2. Bölüm - Etki

4.4K 32 1
                                    

Peki bunu nasıl yapacaktım. Şimdi ona bunu açıklarsam benim deli olduğumu düşünürdü. Taburcu olmasını beklemek zorundaydım. Ama gündüz dışarı çıkarsa canı çok yanardı. Benim gibi özel güneş kremleri sürmesi ve ışığı çekmeyen renklerde vücudunu kapatan giysiler giymesi gerekiyordu. Ah, Tanrım! Onu buradan çıkarıp akademiye götürmenin bir yolunu bulmalıydım. 

Belki de müdüre bunu bildirip görevli birini yollamasını söyleyebilirdim. Ve görevliler de ikna gücünü kullanarak sorgusuz sualsiz buradan gitmemizi sağlarlardı. Evet, bu iyi bir fikirdi.

Jenny’ye baktım ve kollarını şaşkınlıkla incelediğini gördüm. Bir an sonra bana döndü ve “Aly! Baksana, kollarım eski haline döndü ve artık acımıyor.”

Ne diyeceğimi bilemedim. “Aa… Evet… Şey, bu harika. Bana biraz izin verir misin? Birini aramalıyım.”

“Peki…Tamam.” Tuhaf davrandığımı anlamıştı. Bunu ona nasıl açıklayacaktım hala bilmiyordum.

Dışarı çıktım ve derin bir nefes aldıktan sonra telefonumu çıkardım.  Müdür Sandler’ın numarasını buldum ve arama tuşuna bastım. Bir iki kez çaldıktan sonra Müdür Sandler telefonu açtı. Ben cevap vermesine fırsat vermeden konuştum. “Alo? Bay Sandler. Ben Alyson Dickens. Tatil gününüz olduğunu biliyorum ama size önemli bir şey söylemeliyim.”

“Pekala Alyson. Seni dinliyorum.” Bay Sandler beni çok iyi tanıdığı için sadece ikimiz konuştuğumuzda bana adımla hitap ediyordu. Bir şekilde konuya girmeye çalıştım. “Şey, bir arkadaşım var ve bir insan. Yani insandı. Yani emin değilim ama emin olmak için onu akademiye getirmek istiyorum. Sanırım dün yaşadığı olayda bir vampire dönüştü.”

“Ne? Tamam, sakin ol. Yani arkadaşının bir vampire dönüştüğünü mü söylüyorsun. Bunun nasıl olduğu hakkında bir bilgin var mı, Alyson?”

“Şey, benim daireme gelmişti ve hava karardığında çıktı. Yolda giderken saldırıya uğramış. Başına bir darbe aldığını ve boynunda bir acı hissettiğini hatırlıyor. Hastahanede onu ziyarete geldim. Ve kafasında ya da boynunda herhangi bir iz yoktu. Ve şey, tenine güneş vurduğunda kızarmaya başlıyor ve hemen iyileşiyor. Sanırım bunlar yeterli kanıtlar.” Kanıtları sıralamaya başladığımda sesimi alçaltmıştım. Kimsenin böyle bir konuşmaya tanık olmasını istemiyordum.

“Tamam. Anladım. Onu akademiye getirtmemi istiyorsun. Birini yollayacağım. Bu işin hemen hallolması gerek. Sen onunla ilgilen. Ve ona… Onu senin taburcu edeceğini söyle. Arabanla akademiye getir.”

“Ah, peki. Tamam. Teşekkürler, Bay Sandler. İsmi Jennifer Mead. Flagstaff Hastanesi’nde.” Telefonu kapadım ve düşünceli bir tavırla Jenny’nin odasına girdim.

Jenny televizyona bakarken su içiyordu. İfademi kontrol etmeye çalışarak “Nasılsın, Jenny,” dedim.

Jenny bana baktığında güldü. “İki dakikalığına çıktın. Hiçbir şey değişmedi. Ben iyiyim.”

Gülümsemeye çalıştım. Ama yapmacık bir gülümseme olduğu muhtemelen anlaşılıyordu. “Tamam. Harika.”

Jenny endişeli bir şekilde beni inceledi. “Peki sen iyi misin?”

“İyiyim. Şey, doktor kendini iyi hissettiğinde taburcu olabileceğini söylemişti, değil mi? Eğer bir yerin ağrımıyorsa doktorla konuşup seni çıkarabiliriz. Ve… Halsizliğine çok iyi gelecek bir yer biliyorum. Seni oraya götürürüm.”

Jenny biraz tereddüt ettikten sonra konuştu. “Ağrım yok ama annemin buna izin vereceğini sanmıyorum. Buradan çıkmak istiyorum ama…”

“Ah, merak etme. Annenle de konuşurum.”

“İyi o zaman. Beni buradan çıkarabilirsin.”

Oh. İyi. Bundan sonrası kolay olacak. “Tamam. gidip doktorla konuşayım. Ve sonra annenle. Sen de hazırlan.”

Kafasını salladı. Ben de dışarı çıktım.

Şimdi müdürün yolladığı kişiyi beklemem gerekiyordu.  Akademinin görevlileri böyle konuları çok ciddiye aldığı için hava kararır kararmaz buraya varması muhtemeldi. O işini hallettiğinde ben de Jenny’yi buradan çıkarırdım.

Hastanenin giriş katına indim ve beklemeye başladım. Hava kararmaya başlamıştı. Yarım saat sonra rahat bir nefes aldım.

Uzun boylu ve beyaz tenli bir adam kapıdan girmişti.  Uzun kolu, beyaz bir gömlek ve beyaz keten bir pantolon giyiyordu. Onu görünce tanımamın sebebiyse şapkasının üzerindeki semboldü. Akademinin logosu.

Hızlı adımlarla yanına gittim. Kısık sesle, “Merhaba, ben Alyson. Müdür Sandler sizi mi yolladı?” dedim.

Adam etrafına bakındı. “Evet. Ben Simon. Gerekli kişilerle konuşacağım.”

“Pekala. Sanırım şimdilik doktoru ve annesiyle konuşmanız yeterli. Doktorunun adı Gerald Crim. Annesini de size gösteririm.”

Simon başıyla onayladı ve benimle birlikte Jenny’nin odasının olduğu kata çıktı. Neyse ki doktor da koridorda bir hemşireyle konuşuyordu.

Simon’a doktoru işaret ettim. “İşte doktor orada.” Sonra Jenny’nin odasındaki sesleri dinledim ve annesinin de içeride olduğunu anladım. Odayı gösterdim. “Annesi de şu odada, onunla birlikte.”

Başıyla onayladı ve doktorun yanına gitti. Ben de bir duvara yaslanıp beklemeye başladım.

Hemşire doktorun yanından ayrılınca yakınlarda kimse kalmamıştı. Simon doktorun yüzüne dikkatle baktı. Başka hiçbir şey söylemeden ikna gücünü kullandı. Doktorun bakışları da ona kitlenmişti.

Simon etkili bir şekilde konuşmaya başladı. “Jennifer Mead’i taburcu edeceksin.”

Doktor hipnotize olmuş gibi–ki bir bakıma öyle—Simon’ın söylediklerini tekrarladı. “Jennifer Mead’i taburcu edeceğim.”

Simon göz temasını kesti ve doktor gözlerini kırpıştırdı. Neler olduğunu anlayamamıştı ama yapması gereken bir şey olduğunu hatırlamış gibi kayıt masasına gitti. Jennifer’ın taburcu işlemlerini gerçekleştirdiğine bahse girebilirdim.

Simon bana döndü ve “annesini dışarı çıkar,” dedi.

Hemen Jenny’nin odasına yöneldim. Kapıyı çalıp içeri girdim.

“Merhaba, Bayan Mead. Acaba biraz dışarı gelir misiniz? Sizinle konuşmak istediğim bir şey var.”

Kadın biraz şaşırdı ama sorgulamadan ayağa kalktı. Jenny’ye bakıp “Hemen dönerim, tatlım,” dedi.

Benimle birlikte dışarı çıktığında Simon da bize doğru geldi. Bayan Mead Simon’a baktığı anda gözleri ona kitlendi.

“Alyson’ın Jennifer’ı götürmesine izin vereceksin,” dedi Simon.

Bayan Mead de bunu tekrarladı. Simon göz temasını kesti ve uzaklaştı. Ben de Bayan Mead’e dönerek “Acaba Jennifer’ı bir yere götürebilir miyim? Kendini iyi hissedecek,” dedim.

Bayan Mead az önce ne olduğunu anlamamıştı ama bana döndü ve “Tamam. götürebilirsin,” dedi.

İkna işini sevmiyordum ama bazen çok işe yarıyordu.

Büyük Kanyon VampirleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin