46- Bedende Açılan Dokunuş

4.7K 260 125
                                    

Ağacın yaprakları şiddetli esintinin etkisiyle yerinde duramazken arka kapı açıldı. Beden yanıma yerleştiğinde gözlerimi camdan ayırmadım. Kapı kapanıp uğultu kesildiğinde ön kapının da açılmasıyla kulaklarım yeniden uğultularla doldu. Yavaşça yana doğru çekildim. Yanağım sıcak göğse yaslandığında hareketleri çekingen ve endişeliydi. Avucunun içiyle sağ omzumu ovup sıkıntıyla nefesini verdi.

Mücella arabayı çalıştırırken yanına oturan Osman, emniyet kemerini taktı. Araba hareket ettiğinde gözlerim kapanacak gibi oldu. "Yine aynı sonuç." Bedir'in yumuşak sesindeki öldürücü etki kapanacak olan gözlerimi ayılttı. "Burnu kanıyor ve herhangi bir nedeni yokmuş. Boşuna mı kanıyor bu burun?"

Bedir'in göğsü gerilse de beni sıkıca sarmayı ihmal etmiyordu. Gözlerim kısa bir an dikiz aynasından arabayı kullanan Mücella'nın gözleriyle buluştu. Benim ifadesiz gözlerimin tersine anlam yüklü bakışları vardı. Onun tarafından böyle bakışlara alışık olmadığımdan gözlerimi kaçırıp yeniden camdan dışarısını izledim. Zifiri karanlığı aydınlatan bir şey yoktu. Aydınlanması imkansız gibi. "Damarlarla ilgili bir problem. Küçükken senin de burnun çok kanardı canım. Ama zaman geçtikçe toparladın."

"Ben hatırlıyorum burnunun kanadığı zamanları. Şehnaz gibi durduk yere kanardı," dedi Osman.

Elim bilinçsizce Bedir'in karnına gitti. Onun burnunun kanadığını düşünmek dahi bacaklarımı oturduğum hâlde titretip tüm dermanımı çekti. Sert nefesler saçlarımda dağıldı. "Boşuna Minikşe demiyormuşum sana," diyerek fısıltısını saçlarıma yaydı.

Yeniden derin düşüncelere dalmak için beynim harekete geçmişti ki arabanın içini dolduran melodi engel oldu. Bedir'in telefonunun çaldığını düşünüp yerimde huysuzca kıpırdanacaktım ki Mücella'nın sesini işitmemle durdum. "Yağız? Bir sorun mu var?" O ismi duymamla huysuz kıpırtılarım devam etti. "Öyle mi?" diye devam etti Mücella. Hülya'yla ilgili kötü bir şey olmaması için dua ettim. "Peki canım, geliyorum." Mücella ahizeyi kulağından aldığında Osman başını annesine çevirdi. "Ne oldu anne?" diye sorduğunda Mücella gözlerini dikiz aynasına çevirip bizi kolladı. "Yolumuzun üstü klinik. Hülya beni görmek istemiş. Ben indikten sonra siz çiftliğe devam edersiniz."

Mücella'yı kliniğe bıraktığımızda bu defa şoför koltuğuna Osman geçip arabayı çalıştırdı. Bedir'se yerinden kıpırdamamış, bedenime değen tek bir hattını dahi oynatmamıştı. Sessizce yolumuzda ilerlediğimizde yanağını saçlarımda hissettim. Onu yine yormuştum ve yine yorulacaktı. Aslında tek yaptığım şey gitmemekti.

"Yüreğimi ağzıma getirmeyi güzel başarıyorsun." Kirpiklerimi yavaşça aralayıp gözlerimi açtım. Güzel yüzünü görmeyi bir yandan deli gibi istesem de öteki yandan ne vaziyette olacağını kaldıramayabilirdim. "Küçücük cüssenle koca bedenimi yerden yere vurup tekrar ayağa kaldırıyorsun." Bir dahakine seni tekrar ayağa kaldırdığımda karşında olacak kadar gücüm olacağına emin değildim gecemin sahibi.

~

"Yürüyüşe çıkıyoruz dedim, tatile gidiyoruz demedim." Yanına yürüdüğümde sert nefesleri rüzgâr gibi eteğimi havalandırdı. Kara incileri kısa eteğimi evire çevire döverken saçlarımı geriye doğru ittirdim. Gözlerim kısa bir an elinde çevirdiği araba anahtarlarına kayıp ardından gözlerine baktım.

"Yürüyüşe çıktığımızı düşünüyordum," dedim imalı şekilde siyah jeepini işaret ederek. "Yürüyüşe arabayla mı çıkacağız?"

"Akıllı kız seni. Atla hadi." Arabaya bindiğinde olduğum yerde centilmenlik beklemeyi kesip kapımı kendim açıp oturdum. Emniyet kemerimi taktığımda çoktan araba hareketlenmişti. "Rüzgâr esiyor ve sen etek giydin. Hem de kısa. Hem de pileli. Hem de saten." Dudağımı ısırdım. Takıntılıydı ve bu etek çıkana kadar susacağını sanmıyordum. "Ve mor."

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now