Bölüm 14 "Ben buna uçarım!"

1.6K 138 31
                                    

Korkaklara yer yok. Korkaklara yer yok... Beynimde sürekli yankılanan bu cümleden sonra benim için hayat durmuştu. Saniyeler geçmiyor ve kimse göz kırpmıyordu. Burada bana yer yoktu... Neden buradaydım? Evime gitmek istiyordum her şeyden uzaklaşmak, herkesi ardımda bırakmak istiyordum.

"Burada bana yer yok," dedim küçük bir papağan gibi. İstenmeyen bir papağan gibi... İnanmak için tekrar ediyordum sanki. Oysaki saniyeler öncesine kadar ben, burada mutluydum ama bana yer yoktu işte.

"Ben... Burada olmamalıydım."

Sarı saçlı Elfin mavi gözleri acıyla titreşti. Bana söylediklerinden dolayı pişman değildi ama bu durum onunda canını yakıyordu, bunu görebiliyordum. Daha fazla duramadım orada, bazı şeyler ağır gelmişti yüreğime. Kişiliğim ağır gelmişti, korkaklığım da... Olduğum kişi ağır gelmişti belki de.

Koşar adım çıktım büyük salondan, kalenin büyük dış kapısından geçip bahçeye çıktığımda soğuk hava, yanan yüzümü sersemletmişti. Havalar gün geçtikçe soğuyordu, kış geliyordu. Ve ben hala bu olmamam gereken yerdeydim.

Kapıdan çıkıp sağ tarafa döndüm. Buradan ayrılmayacaktım elbette. Dışarıda tek başıma yaşayamazdım, sadece biraz temiz hava alıp düşünmem lazımdı. Kamelya tarafına giderken aklıma oradaki çift gelmişti. Hala oradalar mıydı acaba? Kimseyi rahatsız etmek istemiyordum bu yüzden kalenin koca, siyah duvarına yöneldim. Duvara dayanarak durdum bir süre... Rüzgârın hışırtısı ve savrulan dalların gürültüsüyle uzaktan gelen cücelerin sesleri birbirine girerken aklıma üşüşen düşüncelerle boğuşuyordum.

Buradan defolup gitmek istiyordum. Kendi dünyama gitmek istiyordum... Anneme kocaman sarılıp dizlerinde uyumak istiyordum. Güvende olup bir şeyler için yeterli olmak istiyordum.

Burada her şeyden eksiktim. Hiçbir şey bilmeyen, her şeyden korkan, korunmaya muhtaç küçük bir insan kızıydım. Neden bendim? Buraya başka bir kız gelemez miydi, neden bendim?

Neden, neden...

Buradan gitmeliydim. Belki şu yaşlı büyücü bana yardım edebilirdi. Beni buraya getiren oydu sonuçta. Ona bir şekilde ulaşmalıydım. Gözlerimden akan yaşlar istemsizdi, durduramıyordum. Yorulmuştum... Yaşanılan olaylar beni mahvetmişti.

Yanımda bir hareketlilik hissedince anlık bir korkuya kapılmıştım. O kadar savaş ve olay geçirmiş olmama rağmen hala ilk günkü gibiydim. Yanıma biri oturmuştu, uzun bacakları vardı. Aramil olduğunu sanmıştım ilk başta lakin rüzgâr esince burnuma dolan kokuyla bir hayal kırıklığına daha uğramıştım.

Eniâlis, boğazını temizlediğinde hızla gözyaşlarımı silip kafamı ona çevirdim.

"Ağlamak sana hiç yakışmıyor, biliyorsun değil mi?"

Bakışlarımı onun güzel yüzünden çekip karşıdaki bahçe duvarına diktim. Oldukça uzun olan duvar, yılların yorgunluğuyla çökmüş, beli bükülmüştü. Kim bilir kaç bin yıldır ayaktaydı, kaç kralı korumuştu.

"Elimde değil. Bilirsin, güçlü görünmeye çalışırım ama aslında güçsüzün tekiyim."

Bir gülme sesi gelince bana katıldığını düşünmüştüm lakin o, kolunu omzuma atmış beni kendine çekmişti.

"Senin yaşadığını bir başkası yaşasaydı eğer şu anda ya ölmüş olurdu ya da arkasına bakmadan kaçmış olurdu. Kendisi küçük görme, çok cesur ve akıllısın. En sevdiğim yanın ne biliyor musun?" dedi, saçlarımı karıştırmadan önce. "Korkak olan cesaretin."

Bir insan nasıl hem korkak hem cesaretli olabilirdi ki? Aklım karışınca tek kaşımı kaldırdım.

"Dalga geçme benimle."

Elf İmparatorluğu; Kusurlu TopraklarDove le storie prendono vita. Scoprilo ora