serenity

691 49 56
                                    

Rosé çok heyecanlı bir şekilde evden çıktı. Sevdiği çocuğun onu sevdiğini öğrenmiş ve hatta o çocuktan çıkma teklifi alacaktı.

Adımlarını daha da hızlandırdı ve okulun bahçesine girdi. En köşedeki çam ağaçlarının, altındaki banklara takıldı gözü. Hep orda otururdu Yugyeom ama o gün, yoktu.

Telaş ve endişe ile beraber acı bir tebessüm etti. Arka bahçeye yöneldi. Nasıl olsa okula erken gelmişti daha dersin başlamasına bolca vakit vardı.

Sakin ama hızlı adımlarla arka bahçeye adımladı.

Yugyeom orada duruyordu, banklardan birinde oturuyordu. Yanında da bir kız...

Büyük ihtimalle Lisa diye düşündü, Rosé. Yanlarına yaklaştıkça kız, Yugyeom'a dönüyordu. Ama bu, Lisa değildi. Jennie idi.

Rosé onlara, Jennie de Yugyeom'a her geçen saniye daha da yaklaşıyordu.

Tam arkalarında durduğunda Jennie Yugyeom'un omzuna yatmış, koluna sarılmıştı. Yugyeom, kendini çekmeye çalışıyordu. "Özür dilerim ama seni o şekilde görmüyorum." diyordu.

Yugyeom, hareketlenmeye başlayınca Rosé ürkek bir tavşan gibi hemen en yakın ağacın dibine çöktü. Yugyeom onu burada görmeyecekti... biliyordu.

"Rosé, orda olduğunu biliyorum."

Olduğu yere daha da sindi, sanki ona seslenilmiyormuş gibi.

En sonunda Yugyeom yanına gelip oturdu, kırmaktan korktuğu kristalden bir bilyeymiş gibi kıza nazikçe sarıldı, saçlarıyla oynadı.

"Duyduklarında gayet samimiydim."

"Duyduğum şeylere inanıyorum. Ama şu an beni ilgilendirmiyor."

"Konuşuyorsun!" diye bir nida yükselmişti, oğlan sevdiğinin sesini ilk defa bu şekilde duymuştu.

Hafifçe ama belirgin bir şekilde kafasını salladı kız. Şu an tek istediğini sevdiğinin kollarında huzuru hissetmekti.

Jennie, çoktan terk etmişti orayı. Kalbi acıyordu ama dayanırdı. Aşk bu değil miydi zaten... acı çekeceğini bile bile sevmek... o gereksiz acıya katlanmak.

Çocuk en sonunda gözlerinin içine bakmak için kızdan ayrıldı. Hala duyduklarına, konuştuğuna inanamıyordu.

Dudaklarına kaydı gözleri... kendi dudaklarını dişledi. Ne kadar da güzel yüzü vardı kızın.

Yavaşça araladı dudaklarını ne diyeceğinden emin olmadan.

"Eğer senin bir parçan olmam gerekseydi, gözyaşların olurdum. Kalbinden gelip, gözlerinde doğmak, yanaklarında yaşamak ve dudaklarında ölmek için. Gözyaşların olmama izin verir misin? Benimle çıkar mısın?"

Gözleri yaşarmıştı kızın. En içten gülümsemesini sunmuştu biraz da alayla. Önceden o, sadece şarkı söylerken duyulan sesiyle "evet!" dedi sevdiği çocuğa "evet!".

İkiside gülmeye, kahkaha atmaya başladı, etraftakileri umursamadan. Mutluluktan gülüyorlardı... Bir yandan da gözyaşları firar ediyordu gözlerinden.

En sonunda oğlan dayanamadı, ayaklandı, kızı ellerinden tutup kaldırdı. Sonra da beline sarılıp ayaklarının havada asılı kalmasını sağladı, ardından kendi etrafında dönmeye başladı...

İkiside kahkahalarıyla okulun bahçesini inletiyordu.

Mutlulardı... çok mutlu...




İstek gelirse Jennie'nin veya Lisa'nın bakış açısından yazmayı düşünüyorum... düşüncelerinizi yorumlarda belirtirseniz ve en azından düzenli olarak okuyup severek takip ettiyseniz, oy verirseniz çok minnettar olurum.

Bir sona daha geldik 🤧💕 umarım severek okumuş, okurken en azından bir kere bile olsa tebessüm etmişsinizdir.

Okuyan herkese çok çok~ teşekkürler 💜

Başka bir kitapta görüşmek üzere, sağlıcakla kalın!!

mixed love > yugyeom × rose ✔️Where stories live. Discover now