don't cry (jennie's pov)

535 32 4
                                    

Yugyeom'un arkasından gidiyordum. Arkasında olduğumu hiçbir zaman fark etmemişti. Aslında ben hep yanındaydım...

Okulun kapısından girdiğimizde önce etrafına bakındı. Ardından, büyük ihtimalle aradığı kişiyi bulamayınca arka bahçeye yöneldi. Ben de arkasından gittim...

Rastgele bir banka oturup etrafı seyretmeye başladı.

Hemen yanına gidip oturdum.

"Günaydın Yugyeom..."

"Günaydın." Ağzını bıçak açmıyor dedikleri bu olsa gerekti.

Kafamı yavaşça ondan tarafa çevirip bir çok kızın hayran olduğu yüzüne baktım. Yakışıklıydı, ama ben onu yüzünden dolayı değil saf kalbinden ve birazda geri aklından dolayı seviyordum.

Küçük hareketlerle bankta yavaşça yanına yaklaştım ve koluna sarılıp, başımı omzuna koydum.

Kendini çekmeye çalışıyordu.
Ben onu bırakmak istemiyordum ama...

"Özür dilerim ama seni o şekilde görmüyorum." Sarf ettiği her cümle, yaptığı her hareket kalbimi kırabiliyordu. Halbuki sussa, sadece sarılmama izin verse, Dünya'da benden mutlusu olamazdı.

Yanımdan kalkıp, yeni fark ettiğim ağacın dibindeki Rosé'nin yanına gitmesi üzerine banktan bir hışımla kalkıp, neredeyse koşarak çatı katına çıktım.

Normalde Rosé ile çok iyi arkadaştık... Yugyeom gelene kadar yani...

Normal zamanlarda kilitli olan çatı katına ulaştığımda kapı açıktı. Kilitli olması gerekirdi...

Arka köşelere, kör noktalara ilerledikçe orda birinin olduğunu fark ettim.

Korkuluklara sırtını dayamış, kafasını kendine çektiği dizlerinin üzerine koymuş, belli belirsiz hıçkırıklarla ağlıyordu.

Nefesi kesilir gibi olduğunda yanına gidip çöktüm. Hafifçe başını kaldırıp bana baktı.

Minwoo?!

"Ne işin var burda?" Şaşkın ve bir o kadarda ifadesiz gözlerle yüzümü incelemeye devam ediyordu.

"Boşver." Demem üzerine yaşlarını silip ayağa kalktı, onun kalkmasıyla ben de ayaklandım.

Bana doğru geliyordu. Elleri sarılcakmış gibi pozusyon almıştı. Reddetmedim çünkü benim de sarılmaya ihtiyacım vardı...

Omzumda ağlamasına devam etti, onun iç çekiş sesine benimki de karışıyordu yavaş yavaş.

Sonra o iç çekmeler yerini hıçkırık ve göz yaşlarına bıraktı. Ağlamamın sebebi belliydi.

Minwoo, ani bir hareketle omuzlarıma sarılı olan ellerini çözerek yüzümü avuçladı. Göz yaşlarımı sildi ve tuzlu yanağıma temkinli bir öpücük kondurdu.

Seviyordu... biliyordum. Ben de seviyordum ama onun gibi reddedilmiştim. Aynı sebebten dolayı...

"Üzgünüm Minwoo..." Hala yaşlı gözleri ona bakan çocuğu arkasında bırakarak yavaş adımlar ile ordan çıktı.

Okul ceketinin cebinde olan telefonunu çıkardı ve arama kayıtlarından annesinin adını bulup arama tuşuna bastı. Birkaç çınlama sesinden sonra annesi telefona cevap vermişti.

"Alo, anne..." Ağladığı için düzensizleşen sesini kontrol etmeye çalışarak devam etti. "Kanada'ya taşınmak ile ilgili olan teklifiniz hala geçerli mi?.."


mixed love > yugyeom × rose ✔️Where stories live. Discover now