Bölüm 2 - Her gün

10 1 0
                                    

Polisler gelip evi incelediğinde girilmek için zorlanmış bir kapı ya da cam göremediler, içeriye her kim girdiyse uzmanlıkla ve iz bırakmadan çıkıp gitmişti. Sonra polis memuru şunları da ekledi,

P: "Evden biri size kötü bir şaka yapmak istemiş olabilir."

Annem ve babamın gözleri benim üzerimdeydi, sanki suçlu benmişim gibi bakıyorlardı. Rahatsız ediciydi.

A: "Evde öyle biri yok, polis bey." Sesim gayet kendinden emin ve ciddi çıkmıştı, polis memuru şapkasının önünden tutarak selam verdi ve ekibe katılarak aracına bindi.

S: "Kötü bir kabus gördüğünü söylemiştin, o kabusun mutfakla bir ilgisi var mıydı?."

Hala üzerime gelen suçlamalar gerçekten de beni çok germişti, artık ben bile kendimi suçlu olduğuma inandırmaya başlamıştım ve gerçekten sinirlenmiştim.

A: "Hayır baba, çok merak ediyorsanız kabusun tamamını en ince detaylarına kadar size anlatabilirim ama hayır, mutfakta geçmiyordu."

S: "Şuan onu dinleyecek kadar vaktim yok, bir pastaneye gidelim, oradan işe gideceğim, bugün cumartesi, erken çıkıyorum. Geldiğimde evi tekrar gözden geçirelim ve gerekirse dış kapımıza bir alarm taktıralım."

G "Üstümü giyinip geliyorum siz de o zamana kadar hazırlanmış olun."

Annem böyle şeylerden çabuk etkilenirdi ve muhtemelen önümüzdeki bir hafta boyunca uykusuz geceler onu bekliyordu.

Hepimiz hazırlandık ve evden çıkacakken yine o rahatsız edici fısıltılardan birini duydum. "Demek evi bana bırakıyorsunuz." Bakışlarımla etrafı yokladım ve kimseyi göremeyince kapıya doğru yöneldim, babam çoktan inmiş ve arabayı çalıştırmıştı, annem ayakkabısını giyiyordu, hızla ben de ayakkabılarımı giydim ve arabaya geçtik.

Kahvaltımızı pastaneden yaptıktan sonra babam arabayla bizi eve bıraktı ve giderken şunları söyledi.

S: "Mümkün olduğunca evin içinde kalın ve gerekirse tüm pencereleri kilitleyin." Bizim için endişelendiğini anlayabiliyorum.

Öğlene doğru babam eve geldi. Günümüz çok sıradan geçmişti, fakat ben hala rüyanın etkisinden kurtulamıyordum, duyduğum o fısıltılar, gördüğüm adam hala yeni görmüşüm gibi aklımdaydı. Annem öğle yemeğini hazırlamaya koyulmuştu, yanına gittim ve ona sorular yönelttim.

A: "Anne, bizim eski bir televizyonumuz vardı hatırlıyor musun?"

G: "Şu 32 ekran olan eski televizyon mu?"

A: "Evet evet, o televizyon, nerede ?"

G: "Ne yapacaksın o eski televizyonla"

A: "Odama kurmayı düşünüyorum, nasıl olsa boş yer var, vakit geçirmek için."

G: "Kilerde, sol tarafında tam omuz hizana gelen rafta duruyor, şu bezi de al, önce tozunu sil, sonra odana götür." 

Evet annem titiz bir kadındı, kilere girdim, kiler fazlasıyla karanlıktı ve elimi ışık düğmesine götürdüm, basmıştım fakat yanmıyordu, sonra kafamı kaldırarak ampulün olması gerektiği yere baktım. Aman Tanrım! Dün rüyamda gördüğüm patlamış o kırmızı ampul, kilerin ışıklandırması mıydı? Peki oturma odasında ne işi vardı? Aklım iyice karışmıştı. Bir yandan kendime "En son ne zaman girdim buraya ben." diye sorarken diğer yandan aklım iyice rüyaya kaymaya başlamıştı. 

A: "Anne kiler'de ne zamandan beri kırmızı ve patlak bir ampul duruyor?"

G: "Ne kırmızısı, ne ampulü oğlum? Kilerde florasan var ve renginin kırmızıya benzediğini de hiç sanmıyorum."

Ne diyordu annem? Kilerde kırmızı patlak bir ampul vardı kardeşim işte, gittim, yaktım, yanmadı. Yine de test amaçlı koşarak kilere gittim ve tavana baktım, florasan yanmıştı, fakat bu sefer de ben düğmeye basmamıştım! Delirmeye başlıyorum galiba. Her neyse, direk televizyonu kilerden alarak kapının önünde silmeye başladım. Arka tarafındaki anten girişine bir kağıt sıkıştırılmıştı. "Eski bir televizyon, muhtemelen kablolarında temassızlık vardır." diye düşündüm fakat yine de kağıdı çıkarıp açtım. 

Üstüne bir şekil çizilmişti, bu şekil bana hem çok tanıdık, hem de çok garip gelmişti, hızla katlayarak kağıdı cebime koydum ve televizyonu silip odamdaki boş çalışma masamın üstüne yerleştirdim, yatağımın tam karşısındaydı, kablolarını bağlayıp anten girişini de taktıktan sonra televizyonu açtım. Görüntü en başta karıncalı olarak geldi ve aklım yine dün geceki rüyaya kaydı. Yayının gelmesini korku içinde beklerken arkadan annemin gür sesi yankılandı tekrar.

G: "Oğlum, Serdar! Haydi gelin, yemek hazır."

Gerçekten bu yaşadığım kısa süreli gerginlik beni çok acıktırmıştı, gidip bir şeyler yedim ve odama döndüm, televizyona yayın gelmişti ve garip bir çizgi film oynuyordu. Canım çok sıkılmıştı ve gerçekten yorulmuştum.

Uyudum...

Uykusuz - Gün DoğmadanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin