Çok zeki bir insandı. Bir şeyi kavrama ve yorumlama kabiliyeti fevkaladeydi. Öyle ki, yıllardır aşına olduğum birçok meseleyi onun kadar anlayamamış olduğumu görüyordum. Osmanlıca ibareleri çok iyi biliyordu. Hayretime giden bir tarafı da, hakperest oluşuydu. Marksizmi savunan birçok insanda görüleceği gibi, kuru bir inadı ve katı bir taassubu yoktu. Aklına ve mantığına uygun düşen bir konuyu mertçe kabullenip tasdik ediyordu.
Tahminen, bir saate yakın süren konuşmamızın sonunda, kitabı istedi. İsmini ve yazarını okuyunca:
"Demek bu kitap!" dedi. "Biz, bu zat hakkında ne kadar da yanlış şeyler biliyormuşuz meğer."
Aramızda güzel bir dostluk kuruldu. İkimiz de birçok meseleyi rahatlıkla konuşabileceğimize inanmıştık.
"O adam", bir ara konuyu felsefi ve ekonomik sahaya çekmek istemiş, ben ise hemen tevhit konusuna dönmüştüm. Çünkü böylesine güçlü bir "adamla kendi sahasında tartışabilmek için, ilk önce inanç meselesinin halledilmesi gerektiğini biliyordum.
Lastikler tamir edildiğinde, kol kola girerek otobüse döndük. Yanındaki gençle yer değiştirerek aynı koltuğu paylaşmamızı teklif ettiğinde, otobüsteki sohbetimiz başlamış oldu.
Yol boyunca süren konuşmamız, yolcuların da dikkatini çekmişti. Söz hakkı bana geçince 'yüksek sesle konuşmayı tercih ediyor, "O adam"ın saatler süren konuşmasıyla tesir altında kalmış olan yolcuların hakikati duymalarını arzu ediyordum.
Bir ara etrafa kulak verdim. Otobüsün sesinden başka en ufak bir kıpırtı yoktu. Herkes dikkat kesilmişti. Konuşmalarımı, Allah'a iman üzerine yoğunlaştırmaya devam ederken, sözümü keserek:
"Hocam" dedi, "sana çok samimi bir sual sormak istiyorum. Ama bana doğruyu söyleyeceksiniz."
"O adam"ın bu ani çıkışı karsısında oldukça şaşırmıştım. Yine de sakin bir ifadeyle:
"Buyurun efendim" dedim. "Size elbette ki doğruyu söylerim.'' "Sizinle ilk sohbetimizde bana kitap okumaya çalışırken, hiç bir şey bilmiyormuş gibi davrandınız" dedi.
"Gerçekten o kitaptan okunanları anlamıyor muydunuz? Yoksa bana gerçekleri anlatmak için öyle bir metot mu seçtiniz?"
Çok zeki olan yol arkadaşım durumu fark etmekte gecikmemişti. Yavaşça fısıldayarak:
"Anlıyordum efendim" dedim. "Ama sizin gibi değil tabii..." "Yani bana kendi meseleni anlatmak için, cahil numarası yaptın, öyle mi?" İtiraf etmek zorunda kalmıştım: "Efendim" dedim "size birtakım doğruları anlatabilmek için bu metodu uyguladığım doğrudur. Ama buna bir numara diyemeyiz. Size yaklaşabilmek için öyle davranmak zorundaydım." "O adam"a bu sözleri söylerken oldukça zorlanmıştım.
Bana bu konuları anlatabilmek için gerçekten en iyi yolu seçtiniz. Yıllardır aklımı meşgul eden ve beni bunaltan konulardı bunlar. Sohbeti bu sahaya çekmekle iyi ettiniz. Henüz işin basındayız ve eminim sizin gibi bir arkadaşla daha birçok meseleyi konuşabiliriz."
Bundan sonra soru soran kendisi oldu. İslamın muğlak ve izaha muhtaç gibi görünen ve bu yüzden materyalistlerin hücumuna uğrayan birçok konusunu gündeme getirdi. Özellikle mantıki cevaplar isteyen hususlar ağırlık kazanıyordu.
Konuşmalarımızdan hoşlanmış olacak ki, bir ara heyecanla: "Bak hocam" dedi. "Sizinle çok ciddi ve önemli konularda, sohbet edebileceğimize inanıyorum. Bunun için, basa dönelin ve tartışmamıza temelden baslayalım. Nereye kadar gidebiliriz veya neleri halledebiliriz bilemiyorum, ama galiba sizinle iyi bir yolculuk yapacağız."
Arkadaşımın bu tavrına, yakın bir alaka gösterdim. Çünkü böylesine samimi bir havada, her meselenin müzakere edilebileceğine inanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendini Arayan Adam
General Fictionİşte şu kainatın yaratan Rabbimiz de, koyduğu umumi ve muhteşem kanunlarla alemin nizamını sağlamıştır. Bu nizama en küçük atomdan, milyarlarca yıldızı bulunan galaksilere kadar her yaratılan şey tabi olmuştur. Her şeyin hakkı ve hukuku bellidir. He...