"Hocam" dedi, "ben de abdest alsam!"
O anda bütün vücudumun titrediğini hissettim. Bütün gece boyunca konuşmama rağmen, o anda söyleyecek tek bir kelime dahi bulamıyor, ne gözlerime, ne de kulaklarıma inanamıyordum. Bu hadisenin bir rüya olmasından, uyanınca kaçıp gitmesinden korkuyordum.
Onu abdest alacağı yere doğru götürürken, heyecan duygusunun insanı bu derece rahatsız bıraktığını ilk defa hissettim.
Daha birkaç saat önce Allah'a inanmadığını ifade eden ve bunu da bir dava olarak savunan yarım asırlık bir mücadele sahibi, o Büyük Kudret'in önünde secdeye kapanıp af dilemek için abdest alıyordu. Hareketlerinden, bir çocuk gibi hıçkırarak ağlamamak için kendisini zor tuttuğu anlaşılıyordu.
Bu ne ibretli bir tabloydu Allah'ım! Sanki imtihan perdesi yırtılmış ve hakikatler önümüze serilmişti.
Pantolonunun paçalarını, gömleğinin ise kollarını sıvamış vaziyette abdest almak için bana doğru baktığında, hiç oralı olmamış gibi davranarak arkamı döndüm. Başka şeylerle meşgul oluyordum.
Bu aziz misafirimiz, abdest almayı bilmediği halde, belki de bütün melekler tarafından alkışlanan bir hazırlık içindeydi. Gözlerim, küçük kaçamaklar halinde ona çevriliyordu.
Önce musluğu açarak basına biraz su sürdü. Sonra, kollarını omuzlarına kadar ve ayaklarını da dizlerine doğru yıkadı. Kendisini o anda ikaz etmem, elbette yanlış bir hareket olacaktı. Namaza baslayınca, nasıl olsa doğruyu kendisi öğrenecekti.
Ev sahibimizin arkasında namaza dururken, gözüm yine "o adamın üzerindeydi. Büyük bir tefekkürle dalıp gitmiş ve adeta kendinden geçmişti.
Birden kulağıma doğru eğilip:
"Ne namazı kılacağız?" diye sordu. "Sabah namazı."
Vakit nasıl da geçmişti? On saate yakın süren sohbetimiz, hadisenin sevk ve heyecanıyla bizlere on dakika gibi kısa gelmişti. Sevincimizden kuşlar gibi uçasımız geliyordu.
O gece, bizim için tarihi bir hadise vasfını taşıyordu. O hadise, ne bombalı bir saldırı, ne insan hayatına taarruz, ne toplulukları ve kahveleri tarama ve ne de, hükümlet ve devlete karşı isyandı.
O geceki hadise; imansızlık cereyanlarının, iman hakikatleri karsısında çöküşü ve bu hakikatleri, zamanımızın anlayışına göre en uygun şekilde izah ve ispat eden ve Kur'an'ın günümüzdeki en mükemmel bir tefsiri durumunda bulunan Risale-i Nur'un bir zaferiydi.
Evet, asrımızın tefsiri olan bu eser, sanki küfür cephesini temsilen karsımıza dikilen "o adam"ı asırlık bir çınar gibi yıkmış ve kendi iç dünyası ile hesaplaşmaya itmişti.
Misafirimizin gözlerinde oynasan pırıl pırıl bakışlarda, bu başkalaşmanın, değişmenin ve "yeniden doğma"nın izlerini görmek mümkündü.
Ezanları hep beraber dinledikten sonra ev sahibimiz: "Beyefendi" dedi, "sizi çok yorduk, kusura bakmayın. Yatağınız, içeride hazır, buyurun istirahat edin. Biz de namazlarımızı kılıp yatarız. Ben sizi kahvaltıya kaldırırım."
Misafirimiz bu nazik teklifi hiç duymamış gibiydi. Arkadaşımla birlikte abdest hazırlığı yaparken, sessizce yanıma yaklaşarak:
"Öyle ya" dedi. "Sabahleyin, sabah namazı kılınır. Ne kadar da dalmışım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendini Arayan Adam
General Fictionİşte şu kainatın yaratan Rabbimiz de, koyduğu umumi ve muhteşem kanunlarla alemin nizamını sağlamıştır. Bu nizama en küçük atomdan, milyarlarca yıldızı bulunan galaksilere kadar her yaratılan şey tabi olmuştur. Her şeyin hakkı ve hukuku bellidir. He...