3.bölüm

31.2K 1K 16
                                    

3. Bölüm
Bütün olumsuzlukları bir kenara koyup gelinlik seçmek için bir gelinlikçiye girdik, o kadar şahane modeller vardı ki burada aklım uçup gitmişti adeta. Ali'yi düşünüyordum, beni bunlardan birinin içinde görünce nasıl tepki vereceğini. Birden Seda'nın sorusuyla kendime geldim; “Fidan, bak bu çok güzel, bunu denemeye ne dersin?” diyerek muhteşem bir gelinlik gösterdi, tebessümle ona baktım, bana gösterdiği gelinlik gerçekten  muhteşemdi, birkaç model daha alıp denemek için bir odaya girdik. Seçtiğimiz modeli alıp alışverişe devam ettik. Akşamı buldu eve dönmemiz.
Evlenmek çok tuhaf bir duyguydu hem mutluluğu yaşıyordunuz hem hüznü hem de korkuyu.  Zümrüt Hanım’ın davranışları beni çok korkutuyordu üstüne bir de Gülay eklendi, konakta beni neler bekliyordu en ufak bir fikrim yoktu! Sevdiğim adamla evlenmeme rağmen içimde bir hüzün, bir korku beni esir almıştı!  Sanırım her genç kızda böyle duygular boy gösteriyordu ya da ben böyle düşünerek kendime teselli veriyordum. İçimde böyle tarifsiz bir kelime savaşı varken Ali'nin bana tebessümle bakan gözlerini yakaladım, içimdeki savaşı bırakıp ona tebessümle karşılık verdim. Son eksikler de alındı, artık eve dönüp bir oh çekmiştim, kendimi düşünmekten alıkoyamıyordum. Gerdek korkusu da beynimi kemiren şeylerden bir tanesiydi. Ali'm… Onsuz bir dünya düşünemiyordum, bir aksilik çıkacak onu kaybedeceğim diye ödüm kopuyordu! Banyoya gidip bir duş aldıktan sonra saçlarımı kurulayıp yatağa uzandım. “Ali'm ne yapıyor acaba, o da beni mi  düşünüyor?” diye düşünürken telefonum çalmaya başladı.
“Efendim Ali'm?”
“Nasılsın ay yüzlüm?”
“İyiyim sol yanım sen nasılsın?”
“Kötüyüm, hem de çok kötü!”
“Nee! Ali'm neyin var?”
“Merak etme, iki gün sonra çok iyi olacağım, seninle aynı sabaha uyanmak var ya ay yüzlüm, beni ayakta tutan, hayata bağlayan en güzel şey”
Onun bu güzel sözleri beni benden alıyordu, kalbim kanat çırparcasına göğüs kafesimi zorluyordu âdeta!
“Sol yanım, hayat kaynağım, korkma iki gün sonra sonsuza dek seninim inşallah.”
“Âmin ay yüzlüm, hadi uyu dinlen.”
“Tamam sol yanım, kapa gözünü rüyana geleceğim!”
“Tamam ay yüzlüm gel mutlaka.”
Aradan iki gün geçmişti, dün geceki muhteşem kına yerini düğüne bırakmıştı. Heyecandan elim ayağım titriyordu. Ali'm beni böyle görünce ne hissedecekti ya da kalbim bu kadarını kaldıracak mıydı? Bu mutluluk bana fazla gelmişti, yüreğim hiç bu kadar büyük mutluluk yaşamamıştı ki… Benim açık kahve gözlerim ne çok öne çıkmışlardı bugün. Gözlerim bir an önce Ali'nin gözleri ile buluşmak istiyordu. Bu duygunun tarifi yoktu ve nihayetinde hazırdım. Ailemden ayrılmanın verdiği buruk bir hüzün çökmüştü! Az sonra onlardan ayrılacak, bu kapıdan çıkacaktım. “Fidan geldiler” diye koşar adımlarla gelen Seda’ydı.
“Nasıl görünüyorum, iyi mi? Ali'm beni beğenir mi?”
“Deli misin kızım çocuk kalp krizi geçirmezse iyidir böyle bir güzellik karşısında!”
Nihayet Ali'm karşımdaydı. Gözleri dolu dolu bakıyordu, ta içime kadar hissediyordum bakışlarını. Bir ömür hiç bıkmadan bakabilirdim. Kalbim yine kuşların kanat çırpması gibi çırpınmaya başladı. Ben onun gözlerine bakınca kaydediyordum kendimi. Gözlerinin karasında yolunu kaybeden bir ceylan gibi ürkektim. Bana doğru gelmeye başlamıştı, ellerini ellerime uzattı, titreye titreye uzattığım ellerimi tuttuğunda, “Hiç bırakma yiğidim, seninle varım, çok şükür seni bana verene” diye içimden dualar ettim. Artık veda vakti gelmiş, konağa gitme zamanı gelmişti. Yaşlı gözlerle babama öyle bir sarıldım ki dizlerimin bağı çözüldü, içimde tuttuğum hıçkırıklarım isyan edercesine çıkmaya başladı. Sıra anneme geldiğinde ayakta güçlükle duruyordum ve son olarak küçük kardeşim Efe'yle vedalaştım.  Hem mutluydum hem dayanılmayacak kadar üzgün... Beni bu yaşa getiren, her şeyden sakınan babam beni başka bir erkeğe emanet etmişti ve annem onca çile ile büyüttü beni. Şimdi ona “Anne” dediğim gibi beni hiç sevmeyen Zümrüt Hanım’a “Anne” demek çok zor gelecekti!
“İyi misin ay yüzlüm?”
“İyiyim Ali'm iyiyim. Annem ve babam öyle boynu bükük kaldılar arkamda, canım çok acıyor, yarın o evde uyanmayacağım Ali…”
“Sakin ol ay yüzlüm yine görüşeceğiz. Seni annenden babandan ayıran yok ki…”
Zar zor tebessüm ettim... Çınar ağacım beni elleriyle sevdiğim adama emanet etmişti fakat benim aklım babamda kalmıştı. Konağa doğru yaklaşınca davul zurna sesleri yankılanıyordu ve nihayetinde vardığım konağın avlusu bir hayli kalabalıktı, meraklı gözlerle herkes bana bakıyordu, yüzüm kırmızı puşi ile örtülü olduğundan görmediler. Bizim için hazırlanmış masaya oturduk ve kendi düğünümü seyre daldım… Çok geçmeden annem ve babam da geldi. Burada adetler böyleydi, baba evinde veda edilirdi aileye. Düğün devam ederken Ali'nin yengesi Gülay kollarımdan tutup odama götürdü: “Burada kocanı bekle, burada olmayı hak etmiyorsun ama ne yapalım işte Ali tutturdu ne bulduysa sende? Sümsük şey, Ali senin neyini sevmiş hiç anlamıyorum.” Sessiz kaldım. Onun benden farkı yoktu, ikimiz de kulduk, bu kibir neydi böyle? Beni sevmediklerini biliyordum fakat bu kadarını beklemiyordum. Daha çok sabırsızlanmıştım, odamda Ali'mi beklerken kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Bir yandan da ailemden ayırıldığım için ağlıyordum. Derken kapıdan ses geldi ayağa kalktım, Ali'm sandım, bu evin çalışanı Zeynep abla gelmişti; “Bir isteğin var mı? Kızım sormak istediğin bir şey olursa korkma tamam mı?” dedi, başımı salladım sadece. Neyden? Sevdiğim adamdan mı? Ondan korkmuyordum fakat bu insanlardan çok korkmuştum. “Ali, senin için her şeye göğüs gererim, en fazla sayıp söverler ötesi olmaz” diye düşünüyordum. Ali'yi beklemeye devam ettim ve kapıya birinin geldiğini anlayınca ayağa kalktım, bu Ali'mdi, kokusu ondan önce gelmiş benim aklımı başımdan almıştı bile. Heyecanla ve titreyen bedenimle onun bana yaklaşmasını izliyordum. “Ay yüzlüm, meleğim, sonunda benimsin Rabbime şükürler olsun, sorunsuz atlattık” dedi. Onun da elleri titriyordu, kalp atışlarını hisseder gibiydim. Tarifsiz bir mutluluk ve huzur doldu içime. Ali yüz görümlüğümü taktıktan sonra duvağı kaldırıp alnımı öptü. Onun bu hareketi kalbimde kuşları, kelebekleri uçurdu. Kollarıyla  ince belime sarılıp, “Benimsin artık” dedi tebessümle.
Ben konuyu değiştirmek istedim:
“Ali ben çok acıktım!”
“Aç mısın?”
“Evet.”
“Tamam canım, düğün yemekleri var getireyim hemen.”
“Ali, gitti mi herkes?”
“Gitti, hem gitmese ne olur? Karım acıkmış karım!”
Korkum yüzünden böyle yapmıştım. Ali'm yemek getirdi, elleri titriyordu ve bana kendi yedirmek istedi, “Yok hayatım, sen eşlik et yeterli” dedim. O da ben de heyecandan yemek yiyemiyorduk. İki üç kaşıktan sonra bıraktım. “Allahtan çok açtın!” Gülerek söylemişti, “Kız yoksa kilo almaktan mı korkuyorsun? Korkma ben seni her halinle severim.” Aslında kendimize moral veriyorduk. Ama bu heyecanı bastırmak ne mümkün. Ali yine yaklaştı bana, yine belimden kavradı. “Çok seviyorum seni ay yüzlüm. Gözlerin koca bir okyanus gibi, kayboluyorum. Bul beni Fidan, al oradan… Gelinliği çıkaralım biraz rahatla.” “Peki” dedim, utana sıkıla baktım yüzüne, gülümsüyordu. Elleri tenime deyince vücudum kendinden geçiyordu. Ellerini belime sarıp boynuma öpücükler kondurdu. Gelinliği çözdü, çıkarmak için yan odaya girdim. O abdest almaya gitti ben de gelinliği çıkarıp üstümü değiştim ve abdest almaya gittim, önce namaz kılacaktık. O önde kıldı ben de arkasında. Namazım bitince duaya başladım; “Rabbim sana sonsuz şükürler olsun beni alnımın akıyla yuvama kavuşturdun. Rabbim, bu gece de alnımı ak eyle. Rabbim, ağız tadı ver bize, huzur ver. Şeytanı aramıza sokma Yarabbi. Bize ondan korunma gücü ver. Âmin.”  Ali de duasını bitirdi ve bana döndüğünde ağladığını gördüm. Sevinç gözyaşlarıydı bunlar, mutluluk için dökülen.
Yanıma geldi, bir süre hiç konuşmadan oturduk. Sessizliği o bozdu;
“Gördün mü bak, Ali'n ağlarmış da. İlk sen gördün ağladığımı çünkü karımsın, senden gizlim saklım yok.”
Başımı omzuna koydum o da yüzümü okşadı. Sonra çenemden tutup yavaşça yüzümü kaldırıp bana baktı uzun, uzun. Gözleri dudaklarıma kaydığında ben de onun dudaklarına baktım. Ve yavaşça kendine çekerek dudaklarımızı birleştirdi. Artık tadına varmıştım kalbim çırpınıp duruyordu. Titremeye başladım. Ali dudağını aralayıp “Korkuyor musun?” dedi, başımı eğdim. “Korkma, ben senin canını yakmam ay yüzlüm.” Boynuma doğru küçük küçük öpücükler kondurdu, “Korkma, kendini bana bırak” dedi ve artık ok yaydan çıkmıştı. Üzerimi yavaşça çıkarıp, “Korkma ay yüzlüm korkma! Sakin olursan canın hiç yanmaz.” Canımı hiç yakmamıştı ve artık onun karısı olmuştum. Çarşaf kan olunca bıraktı ve anlımdan öptü “Kadınım, namusum” dedi.  Birlikte banyoya gidip yıkandıktan sonra üstümüze rahat bir şeyler giyip müzik dinledik, başını dizlerime koyup gözlerine daldım. Artık güvende hissediyordum kendimi, onun sıcaklığı bana başka bir huzur vermişti. Bir süre sohbet ettikten sonra bana sarıldı ve uykuya daldık.
Gün ışığı odama vuruyordu kalktığımda, Ali yatakta yoktu. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkayıp üstümü giyindim. Ali elinde kahvaltı tepsisi, odaya girdi.
“Aaa aşk olsun ben hazırlardım.”
“Yok daha değil. Karnın ağrıyor mu?”
“Biraz ağrıyor ama normal bu.”
Kahvaltıya başladık kapı tıklandı;
“Hayırdır Zeynep abla?”
“Ali Bey, Zümrüt Hanım çarşaf istiyor.” 
“Fidan ver şu çarşafı sanki kaçıyor.”
Ali kızmıştı, “Çocuk mu var karşılarında? Mahremiyete zerre saygıları yok bu töre kafalı insanların.” Belli o da töreye karşı biriydi Ama Ağa kardeşi, törenin en büyüğü bunlarda başlardı. Ali kahvaltısını yapıp gittikten sonra Zümrüt Hanım odama geldi; “Ooo gelin hanım, odandan çıkmayı düşünmüyorsun galiba? Soysuz, uğursuz, sen bu konağa Hanım olacağını mı sanıyorsun? Git mutfağa hayde! İşler seni bekliyor. İlk günden nasıl alışırsan öyle devam edersin. Ali'nin  hatırı için buradasın unutma. Yoksa biz o soysuz aileden kız almazdık. Ayağını denk al ona göre. Sen bu konağa Hanım değil anca hizmetçi olursun.” İş yapmak koymazdı bana hem ben öyle bütün gün oturamazdım zaten. Ama “Soysuz” demesi çok ağır olmuştu. Oturup ağlamaya başladım, evet korkuyordum ama ilk günden böyle olacağını bilmiyordum.




Zorunlu Sevda (Kitap Oldu)Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ