55-Çırpıntı

4.2K 236 57
                                    

Kızıl saçlar zihnimdeki yerini aldı. Beynim kan gölü gibiydi. Bir şeyleri çözmeye çalışırken ha bire yeni hadiseler ayaklarıma batıyordu. Ağırlığımdan kat kat fazlasını içimde taşıyordum. Sevdiğim adam her ne kadar üzerimden yükümü almaya çalışsa da üzerime yapışan kirlerden kurtulamıyordum. Mavi gözler adeta şaha kalkmıştı gözümün önünde hırsından.

Şahan önümde voltalar atarken diz kapaklarımı sıvazladım. En mantıklı cevap neyse ona ulaşacaktım. Eninde sonunda istediğim mutluluğu yakalayacaktım. Şu an tek yapmam gereken şey kendi kendimi sakinleştirmemdi. "Ne zaman burada olacak?" Başımı yana çevirip Bedir'e baktım. Sabırsızlığımı fark ettiğini biliyordum, bunu ondan saklama gereği de görmedim.

Bileğindeki saate göz atıp kara incilerini bana çevirdi. "Birazdan burada olur." Verdiği cevap karşısında başımı salladım. Fırat elindeki tepsiyle salona girdi.

"Vay vay. O çok sevdiğin amcanın oğlunu görüyor musun Şehnaz? Pek de hamaratmış."

Şahan'ı duymazdan geldim. Fırat ona bir şey söylüyordu ki uzattığı tepsinin içinden çayı alıp, "Teşekkür ederim Fırat," dedim bana bakmasını sağlayarak. Başını sallamakla yetindi. Sakin çocuğu saniyesinde çıldırtacak vaziyete gelmişti.

"Bana da getirdin mi çay?" diye sordu Şahan boy pencerenin önünden seslenerek. Omzunu pencereye yaslamış, yan gülüşüyle Fırat'ı izliyordu. "Hım... Getirmişsin. Salona kadar getiren buraya da getirir. Çayımı bana uzatır mısın Fıratcığım?" Fırat koltuğa oturup çay fincanından bir yudum aldı. Çayın onu sakinleştirmesini umdum. Göz ucuyla Bedir'e baktığımda bana anlatmadığı şeylerin biriktiğini düşündüm. Beni sonuca götürmek istiyordu fakat sonuca giden yollardan hiç bahsetmiyordu. "Çayımı getirsene!"

"Bana emretmeyi kes!" Fırat'ı zıvanadan çıkarmıştı. Elimdeki yeşil fincanı kenarları deri olan sehpaya bırakıp ayağa kalktım. Çay tepsisinin içindeki diğer fincanı alıp pencereye doğru yürüdüm.

"Huysuzlukların hiç değişmemiş." Fincanı ona uzattım.

İnsanın sinirleriyle oynayan gülüşü yüzünde büyürken, "Ben senden istemedim ama," dedi.

Gözlerimi sinirle kırpıştırıp, "Alır mısın şunu?" dedim dişlerimin arasından.

Fincanı elimden aldı. "Sırf çayım soğumasın diye alıyorum. Soğusaydı bana baştan çay demlemek zorunda kalacaktınız." Çayından bir yudum aldı gözlerimin içine bakarak. Ona sırtımı dönmüştüm ki Fırat'ın ayaklanıp bize yaklaştığını gördüm.

"Bana bak! Sabrımızı fazla taşırıyorsun, seni o fincanın içinde boğarım!" Fırat parmağını Şahan'a tehditkâr biçimde sallarken aralarına girdim.

"Fırat onu duymazlıktan gel." Kolundan çekiştirdim.

"Babanın çizgisini bozma canım. Boğmak yerine yak! İyi becerirsiniz." Tüylerim ürperdi. Bedir'den çıt çıkmaması üzerine başımı ona çevirdiğimde onu oturduğu yerde göremedim. Fırat koltuğuna yeniden oturdu. Çayını ona uzatıp yerime geçtim. Bedir lavaboya gitmiş olabilirdi. Dudağımı ısırıp gözlerimi girişe çevirdim. "Onsuz saniyeler geçiremiyorsun bakıyorum da."

Şahan'a cevap vermedim ama sınırı zorluyordu. "Adamakıllı anlatmak yerine bu dırdırların ne?" Fırat oturduğu yerde söyleniyordu.

"Avukatım gelmeden hiçbir şey konuşmayacağım. Muhatabım sizler değilsiniz." Hâlâ dalga geçiyordu. Bedir'e içimden vurdumduymaz diye geçirirken asıl kişinin Şahan olduğunu anladım. Kapının açılma sesini duyduk. Fırat rahat bir nefes alırken ben fazlasıyla rahatsızdım. Her adımda sanki ayaklarımın tabanına iğneler batıyor, ayaklarımı sürüdüğüm yerlerde kanın silik izleri kalıyordu. Bilindik topuk sesi kulaklarımı tırmaladı. Arzu görüntüme girdiğinde hemen arkasında Bedir'in olduğunu gördüm. İkisini aynı karede görmek gözlerime zarardı. Yüzümdeki ifadesizliğe yer verdim. Arzu'nun ela gözleri gözlerime kilitlenirken Şahan'ın homurtularını duydum. "Nerede kaldın? Sana anlattıklarımı şunlara anlat. Gitmek istiyorum buradan." Ona gerçekten inanamadım. Beni bu kadar şaşırtması o kadar zoruma gidiyordu ki.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now