56-Delişe

4.5K 242 75
                                    

Aynanın karşısına geçip üzerimdeki uzun beyaz elbiseye baktım. Gülizar babaanne bizden habersiz eve insanları ve hocayı çağırıp bize imam nikâhı kıydıracaktı. Başta Bedir, Gülizar babaannenin bu emrivakisine ters tepki verse de sonunda razı olmuştuk. Bu durum başka zaman olsa hoşuma gidebilirdi. Dudaklarım bir kez olsun kımıldamadı. Ailemin kendi canına kıydığı ve cesetlerinin katledildiği akşamı ben nikahlanacaktım. Yine suçluydum. Yine vurdumduymazlığın zirvesindeydim. Dilimi, kolumu yaşadığım olaylar öyle bir bağlıyordu ki reddetmeyi bile deneyemedim.

Kapım açıldığında Aydız'ın girdiğini gördüm. Kapıyı kapatıp sırtını yasladı ve elindeki kıpkırmızı elmasından seslice ısırdı. ''Küçük hanımımıza bakın hele. Başörtünü de taktıktan sonra hazırsın demek ki.'' Cevap vermedim. Aydız'ın kaşları çatıldığında gözlerimi ondan alıp aynadaki soluk yansımama çevirdim. ''Benden önce nikâh kıyıyorsunuz diye agresif değilim. Bensiz bir haltlar karıştırıp hâlâ daha anlatmamanıza sinir oluyorum.'' Bana doğru yaklaşırken aynanın önünden ayrılıp yatağa oturdum. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Konuşmak da istemiyordum. İçim sıkıcılaşıyor, yüreğim darlanıyordu. Hiçbir şeyin hallolduğu yoktu. Bir şeyler bulma umuduyla yola çıktığımda daha da derine batıyordum. İnsanları kırmamak için imam nikahına bile evet demiştim. ''Anlatmayacak mısın Şehnaz?''

''Ablam yaşıyor,'' dedim kısık sesle. Gözlerimi boşluğa dikip derin bir nefes aldım. Bir şeylerin varlığını hâlâ sindiremiyordum. Oturmayan taşlar üzerime konup vücudumu kanatıyordu.

''Nasıl? Ne?'' Aydız'ın sesi şaşkın gelse de yüzümü çevirip de bakmadım. ''Ne demek ablam yaşıyor? Yine rüya mı gördün?'' Anlatmaktan ziyade dinlemek daha iç açıcıydı benim için. Omuzlarımı düşürüp sessizliğimi sürdürdüm. ''Şehnaz bir şey söylesene!'' Önüme eğilip gözlerime bakmaya çalıştı. Ayağa kalkıp sandalyenin üzerindeki başörtüyü aldım. Odadan çıkıp Aydız'ı tek bıraktım. Bir alt kata inip Bedir'in odasının önüne geldiğimde en ufak bir çarpıntı dahi hissetmedim. Öyle bıkmış, öyle mahrumlaştırmıştım ki kendimi her şeyden. İçime aldığım nefesleri haram olmuşçasına dışarı bırakıyordum. Kapıyı tıklatmadan içeri geçtim.

Gecemin sahibi. Her anımda yanımda olmaktan usanmayan adam yatağın kenarında oturmuş, dirseklerini dizlerine dayamış, ellerini çenesinde yumruk yapmış, içeri girişimi izliyordu. Gözleri gözlerimi bulduğunda zerre kımıldamadı yerinden. Üzerini değiştirmemiş olup hâlâ petrol rengi yeşil kazağı ve siyah kotuylaydı. Sırtımı kapıya yaslayıp başörtüsünü parmaklarımla daha da sıkı kavradım. Gözlerini gözlerimden ayırmadı. Üzerimi incelemedi, sadece bakıyordu. Anlamını bilmediğim bakışlarını yüzüne geçirmişti. ''Hazır mısın?'' Buz gibi sorum tenimi üşütse de içimi alevlendirmişti. Onun hazır olduğunu bilmek beni de hazırlar mıydı?

"Hazır olsam hazır mı olacaksın?'' İçimdekileri gün yüzüne çıkaran bu adam hep benimle olacak mıydı?

''Hazırım. Bir an önce bitsin.'' Sesim ruhsuz çıkmıştı. Dudaklarım dışında kıpırdayan bir yerim yoktu, kapının önünde buz tutmuş gibiydim.

''Bunu bu akşam gerçekleştirmek zorunda değiliz,'' demesiyle dudaklarımı toplayıp, ''Hayır, bu akşam olacak,'' dedim tersini söyleyerek. ''Bugüne kadar kendimi düşünmediğim yeter Bedir. Ailem beni düşünse şimdi yanımda olmaz mıydı? Ablam bile bir yıl sonrasında karşıma çıkıyor. Bugün de onları düşünmek zorunda mıyım? Düşünsem de düşünmesem de her defasında suçlu oluyorum. Bir şey olmak istemiyorum artık. Bir şeyleri düşünüp de kendimi geri plana atmaktan yoruldum. Bugün ben değil, yanımda olmayanlar suçlu.''

Ayağa kalkıp yanıma yaklaştı. ''Kırgın olan her bir hücrene güzel nefesleri yaymak için elimden geleni yapacağım Minikşe'' deyip kollarımın iki yanından tuttu.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin