1.Bölüm(Karanlığa Adım)

64.9K 1K 891
                                    

*Kitap her yaş grubuna hitap etmesiyle beraber bazı erotik sahneler olacaktır.Rahatsız olanların okumaması rica olunur*

İnsan sonsuz olmak ister.
Kalp ölümsüzlüğü arzu eder.
Aşk ise insanda ki bu hissin,
gerçek zannedildiği
bir oyunu yaratır.

(Cengiz Aytmatov)

Sessiz, sakindi sokaklar. Caddeler sus pus. Yaşanmışlıklar vardı her bir çıkıntıda, her bir kıvrımda. Kaç insanın ölü cesedi, kaç insanın kırık kalbi. Kötü kokardı buralar her zaman, ölü bedenlerden mi yoksa kalbi kırılıp çürümüş ruhlardan mı, bilinmezdi bu.

Karanlığın en içindeydi. Yürüyordu sadece. O cadde de. O kötü kokunun içinde. Ölmüş bedeninin kokusu bu taşlara sindiğinde, kendisi de bu kokunun bir parçasıydı artık.

Durup kafasını gökyüzüne kaldırdı.Zif gibi kapkaraydı,kanlıydı,acı içindeydi.Gökyüzü hiçbir zaman burada mavi olmadı,hemde hiçbir zaman.Sadece siyahtı.İnsanlar gibi,yaşanmışlıklar gibi.

O yaşanmışlıklar sırtına bir yük gibi çöktüğünde, derin bir nefes verdi. Ciğerleri nefes almasını reddedercesine sızladı, yandı ve o an da yanında duran taşın üstüne bıraktı bedenini.

Kesik kesik aldığı nefesle, elini yumruk yaptı ve sert bir şekilde göğsüne indirdi. Defalarca yaptı bunu. Önce kalbinin susmasını sağladı sonra ciğerlerlerinde ki yanma ve sızlamanın son bulmasını. Daha rahat nefes almaya başladığında, yerinden kalkıp yürümeye devam etti.

Nereye gideceğini bilmeden yürüdü.Kimi kimsesi yoktu bu dünya da,varsa da hatırlamıyordu.Beyni hatırlamayı reddedercesine 'Sus,unut' diye fısıldadı.Susmak kolaydı ama unutmak.Hiçbir şey hatırlamıyor olsa da,bedenin ki yaralar her seferinde acı çektiğini çok net gösteriyordu.

Başına her ne geldiyse,bedenini, kalbini,zihnini fazlasıyla yaralamıştı. Her şey o kadar berbat ve bulanıktı ki,sisli havada yolunu bulmaya çalıştığını hissediyordu her defasında.Hiç bir ipucu,hiç bir tanık,hiç bir gerçek olmadan katile ulaşmaya çalışır gibiydi ve her seferinde yolu parçalara bölünüp tekrar bilinmezliğe doğru yol alıyordu.

Son bir defa etrafına göz gezdirdiğinde,bir parkta olduğunu gördü.Hiç bir çocuk yoktu çünkü hava fazlasıyla soğuk ve sert rüzgarların etkisi altındaydı.Bu park her zaman kendisine bir şeylerin sembolü gibi gelmişti.Sanki her şeyin başlangıcı gibi ve bunun sebebini merak etse de,bu merakı sadece soru işareti olarak zihninde yer edindi.

Her zaman oturduğu banklardan birine oturup denizin tuzlu kokusunu içine çekti. Etrafında uçan martılara baktı ve huzur verici seslerini dinlemeye başladı. O sırada gelen vapur sesleri de,işi güzel bir müziğe çevirdi.

Gözleri bu sefer uzaklarda gördüğü kız kulesine takıldı.Fazlasıyla uzak olmasına rağmen gayet net görüyordu ve o an da zihninde şu sözler çınladı.'Yalnızlığımız şu kız kulesi gibiydi,denizin ortasında bir başına'.

Bunu dudaklarıyla tekrar ettiğinde, acıyla gülümsedi. Haklı oluşuna gülmüyordu.Bunu bilipte, hala hiçbir şey yapamıyor oluşunun, verdiği zavallığa gülüyordu. Acı dolu bir gülüştü. Mutluluktan uzak, intihara yakındı ve o sıralar da yağmurun ciselediğini gördüğünde, sıkılarak yerinden kalktı.

Saçlarından damlayan damlaların, sıcaklığını hissedercesine gülümsedi. Her zaman acı çeken bedenine, şu tuzlu suyun kokusu ve yağmurun sıcaklığı değince, huzuru artıyor, acısı azalıyordu. Bu yüzden seviyordu yağmuru, denizi.

Gecenin Günahkarları Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora