8. Bölüm (Kuralsız)

11.9K 529 344
                                    

Dışında kahkahalar atan
bir suret,
içinde kan ağlayan
bir çocuk var...

Bazı şeyler hiçbir zaman değişmedi hayatında. Oda sıcaklığının her zaman 19°C olması yada kahvesini daima laktozsuz sütle içmesi gerektiği gibi. Asla değiştirilmesine izin vermeyeceği alışkanlıklarının bazılarıydı bunlar ve bunların yanında giderek evrim geçiren duyguları vardı.

Kendisini beklemediği bir hareketle dudaklarına çeken kadında, bu evrilen duyguların içindeydi ama her ne kadar evrilsede, verdiği duygudan ve histen tek bir gram kaybetmemişti. Hep aynıydı. İlk öpücüğün heyecanını taşıyordu. İlk kez o mavi gözleri gördüğünde ki garip duyguyu. Üstünden yıllar geçsede içinde hala adını koyamadığı duygular vardı ve bunları çoğunu Burçak'ın dudaklarıyla tekrar hissetmeye başladı. Üstelik öperken tek bir tepki bile vermezken.

Yapmadı...

Onu aylar sonra ilk kez gördüğünde ani bir gafletle öpmüştü fakat Burçak'ın kendi istediğiyle öpmesi çok farklı bir durumdu. En azından şuan durdukları konum, Araf'a uygun değildi ve bu düşüncelerinin sonunu Burçak'ın kendini geri çekmesi getirdi.

Burçak yaptığı şeyin utancıyla dolup taştı. Üstelik Araf'ın ruhsuz gibi durması da işi iyice çıkılmaz bir hale soktu. Ellerini yumruk yapıp hala akan gözyaşlarını sildi ve titrek sesiyle konuşmaya çalıştı.

"Ö-özür dilerim. Yapmamalıydım. Olmamış gibi davran".

Bütün bir vücudunu ele geçiren rüzgar, damla damla akan gözyaşları ve konuşmamakta ısrar eden Araf. Her şey üstüne üstüne gelmeye devam etti. Dayanacak gücünün kalmadığını hissetti. Tükenmişti artık ve bu tükenmişliğinin üstüne utanç duygusu, her saniye katlana katlana arttı.

"Konuşmayı düşünüyor musun?!"diye aniden bağırarak döndü Araf'ın yüzüne. Bıraktığı yerde duruyordu hala. Tek bir mimiği bile kıpırdamadan ve belki nefes dahi almadan. Bağırmasına bile razıydı şuan ama Araf sadece izliyordu.

Nereye baktığını bile çözememişti ve "Sabaha hatırlamam bile. Bu kadar üstünde durma"diyerek tuhaf bir ses tonuyla konuştu ama Araf yine hiçbir tepki vermeden sadece izledi. Burçak, son sabır kırıntılarıyla, son kelimeleri olmasını umarak bağırdı.

"Bakmayı kes artık. Sinirlerimi bozmaktan ileriye gitmiyorsun!".

Bağırmasıyla, Araf'ın göz kontağına yeni giriş yaptığını fark etti. Neyi bu kadar düşündüğünü anlayamıyordu. Arkasına bakmadan çekip gitse bile bu kadar kötü hissedemezdi kendini. Üstelik Araf sanki kötü hissetmesi için elinden geleni yapıyor gibiydi.

"Beni hatırlamıyorsun ve hatta kim olduğumu dahi bilmiyorsun. Bir iki küçük anıda, 2 dakikalık görüntülerinde varım sadece. İnsan tanımadığı birini neden öper Burçak, açıkla bunu bana?".

Burçak, işittiği her sözcükte sert bir tokat yedi suratına. Sesi soluk, ruhu bitik, kelimeleri ağır adama az önce kendisine baktığı gibi baktı. İzledi sadece. İzlemekten başka bir şey gelmedi elinden ve bu adam son darbeyi acımasızca kalbinin içindeki fısıltıyla indirdi.

"Tahmin ettiğim gibi açıklayamassın. Bu yüzden sabah uyandığında 'Ne yaptım ben?' dememek için bu saçmalığı burada unut ve bundan sonra hoşlanmadığın birini öpme".

Artık susmasını diledi. Kelimeleri altında ezildikçe ezildi. Haklıydı. Araf'ı daha tanımıyordu bile. Önceden tanıyor olması da bu gerçeği değiştirmiyordu. Peki gerçekten sarhoş olduğu için mi Araf'ı öptü yada Araf'tan etkilendiği için mi daha fazlasını istedi? Bu sorunun cevabını verebilecek bir veriye veya öngörüye sahip değildi ama aklında oluşan soruyu sormasına yetecek kadar bilgisi vardı.

Gecenin Günahkarları Where stories live. Discover now