Minhyuk telefonundaki adrese son kez baktıktan sonra kafasını kaldırıp geldikleri eve baktı.
İki katlı şirin bir evdi. Dış cephe boyası açık maviydi ve bu mavilik küçük meyveli bahçeyle inanılmaz uyum sağlıyordu. Evin her tarafında çiçekler vardı. Küçük bir çardak da bahçeyi zenginleştirmişti.
"Tavşan yuvaya daha girmedi ama benim gitmem gerekiyor." dedi Minhyuk gülerek.
"Nereye gidiyorsun?" diye sordu Hyungwon üzgünce Minhyuk'a bakarak.
"Kihyun beni çağırıyor. Wonho birazdan gelecekmiş. Kihyun'larla kafedelermiş. Wonho şu an yolda. Sen istiyorsan onun eve girmesini bekle, istemiyorsan gidebilirsin çünkü ben gidiyorum." dedi Minhyuk telefonuna gelen mesajı cevaplarken.
Hyungwon kafasını sallayarken hala eve bakıyordu Wonho'nun yaşadığı evden gözlerini alamıyordu. Küçüklüğünü geçirdiği evi, emekleyip ilk adımını attığı halıyı, ağladığı yatak odasını, güldüğü salonunu, uyuduğu yatağını, yemek yediği masayı, kısacası Wonho'yla ilgili her şeyi merak ediyordu.
Minhyuk arasını dönüp giderken Hyungwon ne kadar süredir burada olduğunu düşündü. Arka cebindeki telefondan saate bakınca yarım saatten biraz fazla süredir Wonho'nun gelmesini beklediklerini anladı. Karnı acıkmıştı. Evine gitmek istiyodu ama Wonho'yu görmeden gitmeyecekti.
***
Oturduğu duvarın kenarındaki telefonun ekranını bininci kez açtı ve saate baktı.
19:27
Yaklaşık beş saatir beyaz bahçe duvarının önünde oturmuş Wonho'yu bekliyordu ama gelen giden yoktu. İlk başlarda ayakta bekliyordu ama uzun bacakları uyuşunca oturmak zorunda kalmıştı. Şimdi de beyaz duvarın kenarı Hyungwon'un mekanı haline gelmişti. Bacaklarını soğuk zeminde boylu boyunca uzatmış sevdiği adamın bir kerecik yüzünü görmeyi bekliyordu.
Kafasını geriye atıp gözlerini kapattı ve onun gelmesini bekledi. Ama Wonho gelmedi.
Saat sekize geliyordu ve Hyungwon hala bekliyordu. Belki de evi burası değildi. Belki de bir işi çıkmıştı. Belki başka birinin evinde misafirliğe gitmişti.
Boşluktan gelen sesler duyunca gözlerini araladı Hyungwon. Sonunda! Sonunda sevdiği adamın evine sağ salim girdiğini görecekti.
Wonho elleri ceplerinde yürürken Hyungwon her ayrıntısına kadar onu inceliyordu. Biçimli vücudu, muhteşem güzellikteki yüzü, düz bacakları, o her şeyiyle harikaydı. Wonho kapının önüne gelince durdu ve cebindeki telefonu çıkarıp birini aradı.
"Alo... Ben aşağıdayım... Hayır gelmeyeceğim... Hayır... Israr etme bebeğim gelmeyeceğim... Tamam bekliyorum..."
Sesi boş sokakta yankılandığı için Hyungwon konuşmayı duymuştu. Wonho telefonu kapattıktan sonra cebine koydu. Hemen ardından da beyaz duvara yaslanıp 'Bebeğim' dediği kişinin gelmesini bekledi.
Hyungwon şoktaydı. Gerçekten bir ilişkisi yok sanıyordu. Hatta buna emindi. Az önce sevdiği adam bir kızı aşağıya çağırmıştı. Hemde 'Bebeğim' diyerek. Hyungwon üç yıldır ona sevgi sözcüğü kullanmasını beklerken Hyungwon'un gözleri önünde bir başkasına 'Bebeğim' diyerek hitap etmişti Wonho.
Hyungwon çok kırılmıştı. Neden olduğunu bilmiyordu ama çok üzgün hissediyordu. Wonho'nun suçu değildi ki? Daha Wonho Hyungwon'un onu sevdiğini bile bilmiyordu. Nasıl onu kırabilirdi ki?
Demir kapı yavaş yavaş açılırken Hyungwon her ne kadar gelecek olan kişiyi görmek istemese de kim olduğuna baktı. Gördüğü manzara karşısında sevinçten kahkahalar atmamak için kendisini zor tutuyordu. Onun annesiydi. Ona o kadar çok benziyordu ki hiç tanımayan biri bile bir kilometre uzaktan gelen kişinin Wonho'nun annesi olduğunu anlardı.
"Çok beklemedin değil mi oğlum?" dedi annesi en şefkatli sesiyle. Wonho direkt gidip Mutluluk meleğine kocaman sarıldı. Bu manzara Hyungwon'un yüzünde tebessüm oluşturmuştu.
"Hayır. Yeni geldim zaten." dedi Wonho. Aslında beş dakikadır gelmişti. Sırf annesini üzmemek için söylemedi.
"Neden içeriye girmiyorsun." dedi annesi yalvarırcasına.
"O adam bu evdeyken gelmem. Onu nasıl evine alırsın anne?!" diyerek annesine kızdı Wonho.
"O senin baban Hoseok! Ne olursa olsun." diyerek oğlunu yatıştırmaya çalıştı annesi ama nafile.
"Babalar evlerinin direği olur. Karısının ve çocuğun yanında durur. Bu yaşıma kadar yanımda durmayan insana neden baba diyeyim ki?"
"Nerede kalıyorsun?" diyerek konuyu değiştirdi annesi. Yoksa bu mesele sabaha kadar uzardı ve yine her zamanki gibi haklı taraf Wonho olurdu.
"Dağ evinde." dedi Wonho. Annesine sitemi hala geçmemişti ama onu özlediği için gelmişti.
"Ahh! O evde kalınır mı oğlum?! İki oda tek var! Biri lavabo zaten!" deyince Wonho o muhteşem gülümsemesini ortaya çıkardı.
"Evet zaten evde bir tek ben yaşıyorum. Salonun köşesindeki küvette uzanarak televizyon izliyorum, canım sıkılınca bir kaç adım ilerimdeki buz dolabından yiyecek bir şeyler alıp küvette uzanmama devam ediyorum." dedi Wonho gülerek. Hyungwon onu öyle düşününce utanmıştı ama o evde Wonho'yla birlikte yaşamak güzel olurdu.
Annesi Wonho'nun omzuna vurarak "Ne kadar ayıp!" diyerek onu ikaz etti. Ama Wonho muhteşem gülüşünden ödün vermiyordu.
"O ev çok soğuk oluyor. Üşümüyorsun değil mi?" dedi annesi şefkatle.
"Hayır anne. Şömineyi yakıyorum." dedi Wonho annesini yatıştırmak adına.
"Odun var mı orda?"
"Evet. Ormandan topladım."
"Kendin mi kırdın?" dedi annesi şaşkınlıkla. "Bir yerine bir şey olmadı değil mi?" diyerek Wonho'nun üzerini kontrol etmeye başladı annesi. Wonho onu "Tamam anne. Ben iyiyim. Bak hiçbir yerimde bir şey yok." diyerek durdurdu.
Hyungwon Wonho'yu odun kırarken hayal etti. Terden vücuduna yapışan tişörtü düşününce yutkunmasına engel olamadı. Alnına düşen tel tel saçlar, ve her şeye rağmen gülümseyen bir Wonho. Cidden o görüntü çok tehlikeli olabilirdi. Wonho'nun kaslı vücuduna terlemek çok yakışırdı ama çok fazla yorulup kendine zarar vermesini istemiyordu Hyungwon.
"Neyse geç oldu ben gideceğim sana iyi geceler bebek." dedi Wonho annesine gülerek. Kocaman sarılıp yanağına en içten bir öpücük kondurmayı ihmal etmedi. Hyungwon bu görüntüye ibretle baktı. Daha önce annesini hiç böyle içten öpmemişti Hyungwon. Hatta daha önce kimseyi öpmemişti. Ama o öpücüğe çok özenmişti. Birini öyle öpmek veya birinin onu öyle öpmesini isterdi.
"Kendine dikkat et. Karşından karşıya geçerken etrafına bak. Kimseye karışma. O evin orası çok ıssız iki kat dikkat et orada tamam mı?" dedi annesi endişe içinde. Her ne kadar büyük bir adam olmuşsa da oğlunun başına bir şey gelmesini istemezdi. Hiçbir anne istemezdi.
"Tamam anne sen merak etme ben başımın çaresine bakarım." dedi Wonho. Annesinin yüzünü acuçlarının içine tekrar alıp son bir defa dolgun yanaklarına öpücüğünü kondurduktan sonra veda edip kulübesine yürümeye başladı.
Hyungwon Wonho'nun harekete geçtiğini görünce biraz arkasından o da onu takip etti. Wonho elleri ceplerinde yürüyordu. Beyaz kazağı, kot şortu ve beline bağladığı mavi kareleri gömleğiyle inanılmaz derecede güzel görünüyordu. [Mediadaki Wonho] Hyungwon onun bu güzellikteyken başına bir şey gelmesinden korktu ama sonra onun kendini koruyacak kadar güce sahip olduğunu hatırlayınca rahatlayarak bir nefes verdi. Şu an odaklanması gereken Wonho'nun evine giderkenki yolları hafızasına kazımaktı. Tam olarak da öyle yapıyordu. Bütün yolları ezberlemeye çalışıyordu. Anlaşılan bu yollara biraz fazla uğrayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Turtle // 2Won
FanfictionKaplumbağa Prens'e dönüşecek olan kişiydi. Küçükken annesinin anlattığı bir masalı hatırladı Hyungwon. Baş kahramanları Kurbağa, Prenses ve Prens olan bir masaldı. Nasıl bir Prenses kurbağayı öpünce Prens'e dönüştüyse, Tavşan da Kaplumbağa'yı öpünce...