18.Bölüm

1.5K 131 22
                                    

Jongin ile çocukların hepsini ailelerine teslim ettikten sonra,beraber bir kafeye gitmeye karar vermiştik. Uzun zamandır beraber dışarı çıkmadığımızı ve havanın çok güzel olduğunu fark ederek öylesine bir yere gidiyorduk.

Aslında ikimizde evde takılmayı diğer her şeye tercih ediyorduk,bu ikimize dair en sevdiğim şeylerdendi. Eskiden de arkadaşlarımız dışarıda gezerken bizi çağırdıklarında gitmediğimiz için artık bize sormamaya başlamışlardı bile. 

Ona dair sevdiğim şeylerden birisi de hala arkadaşım olmasıydı. 

Benden uzaklaştığı zamanlarda ona ne kadar değer verdiğimi anlamıştım. Dediği gibi doğum günlerinde odasına hediyeler bırakır veya telefonunu açmayacağını bildiğim için sesli mesajlar yollardım. O benim sesimi duyarken ve cevap bile vermezken ben onun sesini duymak için çırpınmıştım. Ben onun için o yokken çabalamıştım ve o geldiğinde sevgilim vardı artık.

Beni hiç umursamayan,sevmeyen bir sevgili.

Bunu fark etmemek aptallıktı ama görmezden geliyordum,çünkü onu sevmiştim.Çünkü Jongin'in boşluğunu bir şekilde doldurmam gerekiyordu.Hayatımdaki en önemli insanın boşluğunu doldurmaya çalışmak,benim aptallığımdı. Yanımda olup bana destek olacağına dair sözler verse de hiçbirini tutmamıştı. Sevgili olduğumuz andan itibaren bana daha da soğuk davranmıştı. Tekrar ve tekrar düşünüyordum bunu. Jongin bana cesaret vermişti,ayrılmamız için. Ve en önemlisi ben zaten aldatılmıştım. Belki bir defa belki de bir çok kez.

Bunları düşünürken bir yandan dalgın bir şekilde verdiğim cevapların farkına varsa da Jongin sesini çıkarmıyordu. 

"Şuraya gidelim mi? İçerisi çok güzel,kahveleri de lezzetli oluyor."

Ufak bir kafa sallamasıyla cevap verdikten sonra birden elimi tutup yolun karşısına geçmişti. Kafenin önüne yürürken de elimi bırakmaması yüzümü güldürmeye yeterdi o an. Sıcacık ve güvenli gelmesi bile o kadar güzeldi ki. Cümleler yerine hislerin önemini anlamıştım çoktan onun sayesinde. Kafeye girdiğimizde Jongin'e el sallayan çalışanlara karşı sorma zorunluluğu hissetmiştim.

"Sürekli buraya geliyor musun?"

"Evet,yürüme mesafesinde olduğu için bazen çocuklar uyuduğunda buraya gelip bir bardak kahve içip geri döndüğüm oluyor."

Beni sanki her zaman belirli bir masası varmış gibi hiç etrafa bakınmadan hemen cam kenarında bir yere götürüp oturmamı sağlamış ve karşıma geçmişti. Hava karardığı için ışıklandırmalarla loş olan ortam ve kafenin eskitme tarzındaki dekorları mükemmel duruyordu.Ben etrafı incelerken tekrar karşımdaki koltuğa baktığımda gözlerimle gözlerinin kesişmesi bir olmuştu. Bana gözlerini dikip bakması beni daha da utandırıyordu.

"Çok güzelsin Kyungsoo." Aniden bunu söylediğinde artık gözlerimi oymak ve bir daha o suratındaki gülüşü görmemek istemiştim çünkü neredeyse kalbim bu kadar hızlı atarken dışarı falan fırlayacaktı. Cümleden ötesi,bakışları beni etkileyen en en önemli şeydi. Derin bakıyordu,gözlerini kısıp hiç kıpırdamadan izliyordu.

"Jongin lütfen..."

"Şu utanma zırvalarımızdan vazgeçelim ya da utansan da devam edeceğimi biliyorsun." Bana bakıp gülümserken yanımıza gelen garsonlardan birisi bölmüştü bu sessiz iletişimimizi.

"Her zamankinden mi yoksa..."

"Bugün menü getirebilirsin,tatlı da almak istiyorum." Garson onayladıktan sonra yanımıza iki menü ile gelmişti. Jongin menüyü bile açmamıştı ben incelerken.

"Menüye baksana,tatlı yemek istediğini sanıyordum."

"Senin seçmeni bekliyorum. Minik bir pasta alabiliriz veya buranın kurabiyeleri çok güzel. Onlardan alalım?"

you're stupidWhere stories live. Discover now