Yemek

11.9K 376 27
                                    

 

                                                                       

                                                     

'' Biraz daha ister misin? '' sorusu ile Effie başını didiklediği tabaktan kaldırmıştı. Soruyu soran Gemma idi. 

'' I-mm leziz olmuş ama doydum Gemma'cık '' dedi, Effie.

Sonunda Anne'lere gelebilmişlerdi. Londranın trafiğinden olsa gerek mayhoş hava kafasını bulandırmıştı, Harry'nin. Etrafa uykulu gözlerle bakıyordu. Bir ara Effie arabada ölebilme ihtimallerini bile hesaplamıştı. 

Eğer buradan bir kamyon gelir ve bize vurursa, doksan derecelik bir şekilde fırlarsam ölme ihtimalim yüzde 75, eğer fırladığımda köprüden uçarsam ölme ihtimalim yüzde 100.

Gibi şeyler düşünüyordu. Yani Effie'nin düşüncelerinde ki her yol ölüme çıkıyordu. Fakat Harry onun tam tersine o kadar yavaş gidiyordu ki en sonunda eğer biraz daha yavaş gitseydi arkadaki tüm arabalar Harry'yi katledebilirdi. Anne'lere geldiklerinde Effie, içinden dualar ediyordu. En sonunda gelebilmişlerdi. Hem ölmeden hem de bayılmadan.

Her ne kadar arabayı kullanan o olmasa bile hem trafikten sıkılmış hemde yorulmuştu. İnsanlar oturduğu yerden de yorulabilirler sonuçta. Beden olarak olmasa bile ruhen. Effie de trafikten ruhen çok sıkılmıştı. Harry'yi düşünemiyordu. O ise araba kullanırken sıkılmıştı. Neyse ki Anne'lere geldiklerinde dinlenmişlerdi. Şimdi de karınlarını doyuruyorlardı. 

Effie, peçeteyi ağzının kenarlarında gezdirmiş tabağının yanına koyarken,

'' Elleriniz sağlık her şey harika olmuş. '' dedi. 

'' Hiçbir şey yemedin ki kızım. '' diye sitem etti, Anne. Effie'yi Harry'den ya da Gemma'dan ayırmıyordu. Tüm anne şefkatini Gemma'ya ya da Harry'ye ne kadar gösteriyorsa Effie'ye de o kadar gösteriyordu. 

'' İtiraz istemiyorum. Yemelisin, sen iki canlısın '' diyerek Effie'nin tabağına biraz daha haşlanmış bezelye ve lazanya koydu. Effie gerçekten kendini yiyebilecek gibi hissetmiyordu. Karnı doymuştu ama Anne ısrar ediyordu. 

'' Ama... '' diye tam başlamıştı ki Effie, lafını Kester kesti. 

Kester, Harry'nin büyükbabasıydı. Anne tarafından olan. Baba tarafından tüm Aile büyüklerini kaybetmişti. Geriye halaları, amcaları ve kuzenleri kalmıştı. Zaten onlarla da arası pek iyi değildi. Genelde anne tarafını daha çok severdi. Hala ve Amca sevgisinden ne kadar yoksun kalsa da belli etmek istemiyordu. 

Hafif tombul yanakları, bembeyaz kar gibi saçları ve masmavi gözleri Kester'ı hem yakışıklı hem şirin kılıyordu. 70 yaşında bir adam nasıl yakışıklı olur? demeyin. Kester olabildiğinden genç gözüküyordu. Tabii arada olan sorunları saymazsak. Yılların yorgunluğu olması normaldir, herhalde. Kester Effie'ye asla adı ile hitap etmezdi. Effie'ye 'Meleğim, sevgilim, aşkım' gibi sevgi cümleciklerini kurardı.

Harry bu durumdan bazen rahatsız olup isyan ediyordu. Ne kadar dış görünüşü kıskanç olmayan bir tip olmasa da içinde her an patlamaya hazır bir yanardağ misali kıskançlık ruhundan akıyordu. '' Ah ama Büyükbaba, Büyükannem öleli çok oldu ve sen şimdi benim karımdan uzak dur! '' diye sitem ederdi. Bu söylediklerine hepsi katıla katıla gülerlerdi.

'' Ahh Anne, benim meleğimi rahat bırak! Yemek istemiyorsa yemez. '' diyerek bir nevi Effie'yi kurtarmıştı Kester. Effie minnet dolu bakışlarını Kester'a yollarken Kester ona göz kırptı. Bazen Effie düşünmeden Harry'nin bu güzelliği kimden aldığını az çok tahmin edebiliyordu. 

'' Ohh emir büyük yerden. '' dedi Gemma. 

'' Peki zorlamayacağım o zaman fakat karnın ne zaman acıkırsa hiç çekilmeden söyle tamam mı? '' dedi Anne, en sıcak gülümsemesi ile. 

'' Aslında anne, hani sen dedin ya iki canlısın diye. İşte Effie iki canlı değil! '' dedi, Harry. Herkes tabağını didiklemeyi bırakmış Harry'nin diyeceklerini bekliyordu...

 

Harry's Baby || h.sWhere stories live. Discover now