20. Bölüm "Harita" (Part 1)

334 32 37
                                    

"L-lütfen, yapma. Yemin ederim kimseye bir şey söylemem!"

Ellerinden birini bana doğru uzatmış, diğeriyle ise yerden destek alıyordu. Yutkunup gözlerini yere dikerek titrek bir nefes aldı. Korkusunu gizlemeye çalışmıyordu bile.

"Söylemeyeceğini biliyorum."

Dudağının sağ tarafı titredi hafifçe. "O zaman beni öldürmeyeceksin?"

Birkaç adım atıp tam önünde durdum. "Hayır." Elimi kaldırıp yüzünün hizasına getirdim.

"Öldüreceğim."

Tırnaklarımı alnına batırdım ve  çığlıklarıyla beraber git gide daha da derine soktum. Adamın gözleri arkaya kaydı ve en sonunda görünen sadece beyaz kısım oldu.

Tırnaklarımı alnından çektim ve yüzüme sıçrayan kan damlalarını elimin tersiyle sildim.

"Artık istesen de söyleyemezsin."

Gülümseyerek önümdeki bedenin yere yıkılışını izledim.

"Zira ölüler konuşamaz."

________

Havanın iyice kararmış olmasını fırsat bilerek saklanma gereği duymadan avluyu geçip sol tarafta kalan ağaçlardan birine tırmandım. Kalın bir dal bulup oturdum ve kafamı ağacın gövdesine yaslayarak etrafı kontrol ettim.

Şimdilik kimse ortalıkta görünmüyordu fakat bunun böyle sürmeyeceğini biliyordum. Emindim ki güneşin doğmasını burada bekleyecek olan birkaç kişi daha olacaktı.

Birkaç dahiden daha önemli bir konu vardı : buraya geliş sebebim.

Şimdilik sadece babamın beni birinden saklamak istediğini ve bundan benim haberimin olmaması için basit bir yalanla beni bu akademiye gönderdiğini biliyordum. Babamın elbette ki düşmanları vardır fakat beni saklamak isteyecek kadar güçlü biri miydiler ki? Hiç kimsenin dilinden düşmeyen, güçlü, korkusuz ve yenilmez imparator Kai Kaage : birinden korkuyordu. Karşısındaki düşman nasıl bir güce sahipti ki babam ondan korkuyordu?

Bunu ona sormadan öğrenemeyeceğimi biliyordum. Ya bekleyecektim ya da soracaktım fakat sorsam da yalanlarla geçiştireceğini biliyordum. Artık ağzından çıkan her bir kelimeye şüpheyle yaklaşıyordum, elimde olmadan. İçimdeki güveni söküp almıştı fark etmese de. Hatanın en büyüğünü ben ilk günden ona güvenerek yapmıştım. Bir daha olmayacaktı. Olmaması için elimden geleni yapacaktım.

"Bu saatte neden buraya geldiğimizi hala anlamadım."

Sesi duyar duymaz ağaca biraz daha yaslanarak aşağıya baktım. İki erkek çocuğu bulunduğum ağaca doğru yürüyorlardı. Gözlerimi kısarak daha dikkatli baktım. Soruyu soran çocuk: kısa boylu, siyah saçlı ve cılız biriydi ; yanındaki ise tam tersi  uzun boylu ve sarışındı.

Sarışın olan elini ağaca yaslayarak derince iç çekti. "Seninle arkadaş olmamın sadece bir sebebi var : o da babalarımız. Aksi halde aynı ortamda bile bulunmak istemediğim birisin. Sorduğun soruya bir milyonuncu kez cevap veriyorum ki artık o kalın kafan anlasın!"

Siyah saçlı olan yanaklarını şişirerek kafasını aşağıya eğdi. "Benimle böyle konuşmaktan vazgeç."

Sarışın kafasını kaldırıp güldü. "Vazgeçmez isem ne yapacaksın?"

Çocuk kafasını kaldırdı ama hiçbir şey söylemedi, sadece dik dik baktı. 

Kibirle güldü sarışın olan. "Bende öyle düşünmüştüm zaten." Yere oturup bağdaş kurdu. "Bu sefer çok dikkatli dinle. Bu saatte burada olmamızın amacı güneş doğduğu anda ortaya çıkacak olan haritaları erken alıp yola koyulmak. Biliyorsun ki haritalar sınırlı sayıda olacak ki bu da şu demek; sınava girmek isteyen kişilerin çoğu bu şansı elde edemeyecek Tsuki.*"

Efsaneler Hep İyi Olmazlar (Düzenleniyor) Where stories live. Discover now