2-İçindeki Değişim

348 41 21
                                    

Rüyalar yalnızca 3 boyutlu değildir.

Dikkat edilmeyen pek çok boyuta sahiptirler.Dokunma,koku alma,ses ve kalpten gelen korku ile endişe... Bütün bunlar bir rüyanın içine sığdırıldığında hissedilen şey gerçekliğin algıya yansımasıdır.Kuvvetli akan bir akıntının ayağı aşağı çekişi aslında yataktan sarkan beden yüzündendir.Yanağı yana savuran şiddetli tokat yastığa sıkıca yaslanılan elden kaynaklanır.Rüyada ya da kabusta başa gelen, görüp geçirilen, bazen de uzaktan şahit olunan bütün olaylar bilinçaltının bir senaryosudur.Gerçek olmayan olaylar zinciri kalp atışlarını hızlandırabilir,ağlatabilir bazen nefessiz bırakabilir.Bunların hepsi uyandıktan sonra geçecek küçük etkilerdir.

En azından Sehun böyle okumuştu.

Fakat öğlene doğru uyanıp da kendini hala masasının üzerindeki kağıttan yastıkların arasında bulduğunda, kısa bir duş aldığında, hayal meyal dolabın kapağını açıp ağzına bir şeyler doldurduğunda içindeki ağırlık hafiflemek bilmemişti.Bu öyle bir ağırlıktı ki kanla dolaşan bir zehir gibi vücuduna santim santim yayılıyor,geçtiği her yeri özenle eziyordu.Ağırlığın altında ufak şeyler hakkında düşünmek bile zorlaşıyordu, buna rağmen Sehun önceden kendinden beklenmeyecek bir gevezelikle konuşmak, hiç susmamak istiyordu.Ancak ağzından ne çıkacağını o da bilmiyordu.

Rüyanın bu garip yan etkileri Sehun'u neredeyse saatlerce bir koltuğun köşesine büzülüp yaşam hakkında uzun bir monolog kurmaya itmişti.Geçen zaman, yapılması gereken işler, hatta Sehun'un kendisi bile o ağırlık hissinden önemli değildi.Önünde sorgulaması gereken bir hayat ve yalnızca parmak uçlarıyla erişilebilecek küçük izler vardı.Bu küçük izleri başka hayatlara uyarlamak üzere konuşmak o an Sehun'a en cazip gelen uğraştı.

Güneş odanın tepesinde yükseldiği gibi aynı nazlı hızla inmeye başladı, ışığı yerini cam pervazlarında geceyle küllenmiş soğuk bir dokunuşa bıraktı.Genç adam düşündü,düşündü, uzun zamandan sonra ilk kez kıpırdamadan zihninden geçen duygu akışının parmak uçlarına kadar kendisini sarmalamasına izin verdi.Sonunda kendini doğrulup masanın başında titreyen ellerle kalemini tutarken buldu.Onlarca dilim uyku saati boyunca hazırladığı kurgu ve karakterlerini bir çırpıda sıraya koymuştu zihninde, hepsi kafasının içinde dönüyor ve mürekkebinde can bulmayı bekliyordu.Tereddütle,sanki ilk defa yazıyormuş gibi bilinmeyene olan heyecanıyla boş beyaz kağıda şöyle bir baktı ve ilk harfini korkakça kondurdu satıra.

L.

Harf sanki sihirli bir el vasıtasıyla yazılmış parlıyordu şimdi, ışığı bütün odayı ve Sehun'un zihnini aydınlatana kadar genişledi, genişledi...Genç adam, tek bir harfe bile son harfini yazıyormuş kadar çılgıncasına bir tutkuyla bağlanmanın nasıl bir his olduğunu yeniden hatırladığında neredeyse göz yaşlarına boğulacaktı.Yarını, hatta bir sonraki dakikası bile her an elinden alınabilirmiş gibi yazmaya başladı.

Sehun her zaman ilk bölümlerini hafızası ve kaybolma ihtimali olmayan bir şeye yazmak isterdi.Kağıt eski bir yöntemdi ama aynı zamanda bir önlemdi de.Bu önlem içinde eski yazarların ve saygı duyulan ilk yazıcıların anısını taşıyordu.

Saatler geçti, her bir kağıt hatıra ve saygınlıkla dolmaya devam etti.Masanın üstündeki yarım kalmış cümleleri taşıyan müsveddeler yerini daha ağır,daha dolu kağıtlara bıraktı.

"Sehun-ah, Sehun-ah?"

Bir kadının odadaki atmosferden habersiz yükselen yüzeysel sesi masadaki telesekreterli telefondan çıkarken Sehun sesi duymadı bile.Oysa ki telefon defalarca çalmış ve sonra Sehun'un arayan kişinin mesaj bırakmasını rica eden ciddi sesinden sonra hatta kadını bağlamıştı.

"Sehun orada olduğunu biliyorum çocuğum, editörüne dün yeni bir roman üzerinde çalışmaya başladığını söylemişsin."

İki katalizör kelime, editör ve roman, genç adamın bir anlık da olsa kurgu dünyasının gerçekçiliğinden sıyrılıp şaşkınlıkla etrafta göz geçirmesine sebep oldu.Sesin ilk önce telefondan geldiğini anlayamadı, sonra kağıt parçalarını hoparlörün üzerinden çekti ve kağıtlara çarpıp gittikçe ekolaşan annesinin sesini biraz olsun normalleştirdi.

"Anne?" dedi dalgınca tuşa bastıktan hemen sonra.

"Nihayet." diye derin bir nefes aldı kadın. "Bunu da açmasaydın başına bir şey geldiğini düşünecektim yavrum.Seunghwan bir kitap üzerinde çalıştığını söyledi."

"Evet," demeden önce kısa bir duraksama yaşadı Sehun.Hala aniden gelen yazma tutkusuna ve dün yalnızca bir yalandan ibaret olan önündeki kağıt tomarlarına inanamıyordu."Meşgulüm."

"Ne yani, yayınevinin kokteyline gitmeyecek miyiz?Bu sene beni götüreceğine söz vermiştin.Nam Eric ile tanışmak istediğimi biliyorsun."

Kadının sesi yavaş yavaş acıtasyona meylederken Sehun içindeki derin iç çekme dürtüsüne karşı koydu.Bugün ayın kaçı olduğunu bile hatırlamıyordu, kendini o kadar kaybolmuş hissediyordu ki ! Gözleri hızla masanın üzerinde kırmızı mürekkep damlaları sıçramış takvime kaydı, Temmuzun 3'ü, yayınevinin her zaman aynı tarihte düzenlediği yazarlarla editörleri buluşturma kokteylinin dördüncüsü bu akşamdı.

Bir hafta önce annesinin evine gittiğinde kadın daha teklif dahi etmeden kendisinin onunla gelmesini, böylece en sevdiği yazarla konuşma fırsatı yakalayabileceğini söylemişti.Şimdi hepsi, yıllar önce yaşanmış da ona uzaktan el sallıyorlarmış gibi geliyordu.

"Sehun, gidecek miyiz annecim?" diye son hamlesini yaptı kadın."Biliyorsun, seneye bu şansı elde edemem."

"Tamam,tamam." Hızla pes etti Sehun.Burun kemerini sıkıp saate göz attıktan sonra tekrar konuştu."Yarım saat sonra seni evinin önünden alırım."

Telefondaki kadının 'yarım saat mi?' diye başlayan şaşkınlık çığlığı ve sonra hattan düşen telefonun istikrarlı biplemelerinden sonra Sehun istemeye istemeye masadan kalktı ve pencereden yansıyan terlemiş suratına baktı.Editörünün neden kokteyli ona daha önce hatırlatmadığını merak ediyordu.

Imperfect √Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt