*4*

243 23 23
                                    

İnşallah hikayeyi batırmam, başlıyoruz. 

Bar tezgahında duran telefonu titremeye başladığında Gabriel zorlukla açık tuttuğu gözlerini önündeki boş şişelerden -kaç şişe olduğuna emin değildi, ama karşısında nedense üç barmen vardı- ayırıp telefonu eline aldı. 

Telefonun ekranında gördüğü **Kalbimin Geyiği arıyor** yazısıyla gözlerini kısarak gülümsedi. Sam'i seviyordu, Sam'e aşıktı. Rengini hala çözemediği ama içinde boğulmak istediği gözlerine, paha biçilmez kumaşlardan daha yumuşak saçlarına, her görüşünde öldüğü gülüşüne aşıktı. 

Elinde tuttuğu telefon titremeye devam edince düşüncelerinden sıyrılıp telefonu açmayı akıl edebildi. Konuşmak için ağzını açmışken telefonun diğer tarafındaki Sam atılınca cümlesi dudaklarında takılı kaldı. 

''Gabe, neredesin!?'' Melek anlamsız bir kahkaha attı, karşısındaki barmenin kendisine acıma ve garipsemeyle karışık bir şekilde bakmasına aldırmadan konuştu. ''Saaam.'' Hıçkırığı konuşmasını bölünce devam edemedi. Karşı taraftaki genç avcı, sevgilisine sinirli olsa da onun sevimliliğine dayanamayarak bir anlığına gülümsedi. 

''Nerede olduğunu söyler misin? Oraya geleceğim.'' Onun ciddi sesi karşısında Gabriel duraklayıp düşündü. Neredeydi sahiden? Etrafına bakındığında yiyişen çiftler ve içen insanlar gördü. Barda olduğu kesindi, bunu zaten biliyordu. Sahi neden bara gelmişti ki? Yüzünde komik derecede ciddi bir ifade belirirken telefondaki sevgilisini tamamen unutmuştu. 

'Neden buradayım?' diye kendine sorduğunda yine bir yanıt bulamadı. Bu sırada Sam, ondan bir yanıt gelmeyince endişesini dışa vuran bir ses tonuyla tekrar konuştu. ''Gabriel, sevgilim. Nerede olduğunu söyler misin?'' 

Melek sevgilim kelimesi kalbini ısıtırken içerisinde bulunduğu barın nerede olabileceğini düşündü. Ama beyni ıssız bir virane kadar boştu. O da düşünmeyi bırakıp karşısında duran barmenlere döndü. Kafasında cümleleri toplamaya çalıştı ancak başaramadı. ''Sam, b-bilmiyorum.'' diyebildi, dili dönmüyordu.

Sam kaşlarını çatarak alnını ovuşturdu. ''Telefonu oradaki birine verebilir misin?'' dediğinde Gabriel onun bunu görmeyeceğini unutup başını sallayarak telefonu karşısındaki barmene uzattı. 

Buradan sonrası hızlı gelişti;  Sam barmenden barın adresini öğrendi, Dean'ın Impala'yı vermeyeceğini bildiğinden bir arabayı ödünç aldı ve gazı kökleyerek bara doğru sürdü. Bunlar olurken Gabriel bedeninin taleplerine daha fazla dayanamadı ve başını bar tezgahına yaslayıp gözlerini kapattı. 

Omzunun sarsıldığını hissettiğinde gözlerini kırpıştırarak açtı. Karşısında o güzel gözleriyle kendisine bakan geyiğini gördüğünde gülümsedi. ''Sam?'' Avcı ne kadar sinirli olsa da onun bu hali içini acıtırken sevgilisini rahatsız görünümlü bar sandalyesinden kaldırdı.''Benim Gabe, yürüyebilecek misin?'' 

Gabriel kendinden emin bir şekilde başını salladı ancak attığı ilk adımda Sam onu tutmasa yere yapışıyordu. Avcı onu rahatlıkla kucağına aldı, etraftakilerin onları izliyor olması şuan umurunda değildi. Sam iç geçirerek kollarındaki bedene baktı, o bu kadar tapılasıyken ona sinirli kalmak oldukça zordu. 

Melek Sam'in sıcaklığıyla çevrelendiğinde hissettiği güven hissiyle gözlerini kapattı. Bir süre sonra bedeninin yumuşak bir zeminle buluştuğunu hissettiğinde gözlerini bir daha araladı. ''Sammy?''  Avcının gözleri hemen kendisine döndü. ''Evet Gabe?'' Melek salakça sırıttı. ''Seni -hıck- seviyorum.'' 

Sam elini sevgilisinin alnına götürüp saçlarını yüzünden çekti. ''Ben de seni seviyorum aptal.'' Gabriel'in yüzü ekşidi. ''Özür dilerim Sam.'' Avcı omuz silkti. ''Sorun değil, bunları sonra konuşuruz. Sen ayıldığında.'' Melek başını salladı. ''O yüzden değil.'' dedi ve ani bir hareketle başını yana çevirip midesindekileri arabanın içine çıkarttı. 




Injured Dog //: Sabriel (Texting-ish)Where stories live. Discover now