38.Bölüm • Kara Gölge

5.9K 600 114
                                    

Şeker bayramınız kutlu olsun ♥ 

Arkadaşlar, yeni kurgum olan Şafağın Anısı'nı  yayımladım. Sürekli soruyordunuz, yeni kurgu yazacak mısın falan diye. İsterseniz bakabilirsiniz.

Askerler sabah erkenden dönmüştü

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Askerler sabah erkenden dönmüştü. Lordhor askerlerinin -tabii eğer yaşayan varsa- Lordhor'a dönmesinin daha kısa sürdüğünü düşündü Lev. Sabah Sergei ile görüşmüştü ancak onu dinlenmesi için rahat bırakmıştı.

Bugün elçi gelecekti. Lordhor elçisi. Bu yüzden Lev, taht odasına gitmek üzere adımlarını sıklaştırdı. Bu kadar erken kalkmasına rağmen Darya yoktu. Bunu düşünüyordu ama bu sorduğu soruya cevabı yoktu. Neredeydi? Sarayda bir yerlerde olmasını umuyordu.

Sargılı avcunu, başparmağıyla ovdu. Yorgun hissediyordu. Her yeri ağrıyordu. Ağrı, kemiklerini sızlatıyordu. Ama bunu, beyninin içindeki düşünceleri kemiren farelerden dolayı pek de umursayamıyordu.

Elçinin ne diyeceğini, daha doğrusu Ohandon'un ne diyeceğini, merak ediyordu. Yine ne saçmalayacaktı? Lev, yeni bir savaş istemiyordu. İstediği şey, o antlaşmanın imzalanmasıydı.

Düşündü: Fosil tırnağı eskisi kadar çok istiyor muydu? Aslında bu soruya kendisi de yanıt veremiyordu. Çünkü bilmiyordu. İstiyor muydu?

Yutkundu ve çenesini dikleştirdi. Askerleri dönünce ve eğer Ohandon yeni bir savaş teklif etmeyip antlaşmayı imzalarsa, büyük bir şölen düzenleyecekti. Buna değerdi. Çokça para harcamaktan çekinmeyecek ve saray ahalini eğlendirecekti.

Taht odasının önünde durduğunda muhafızlar kapının iki kanadını da kendilerine doğru çektiler ve kapıyı açtılar. Lev, adımlarını taht odasına atmadan önce etrafa şöyle bir baktı. Her zamanki gibiydi. Arkasındaki, Sergei'nin yerini pek de dolduramayan ancak iş gören adam Margus ile beraber yürüdüler ve platformdan çıktılar. Lev, tahtına otururken, Margus da onun tahtın bir adım arkasında olan boşlukta dikilmeye başladı.

Köleler Lev'e şarap verdi ancak Lev içmedi. İştahı olmadığı gibi o çok sevdiği şarabı içecek hali de yoktu. Canı hiçbir şey istemiyordu. Yalnızca elçinin diyeceklerini ve Darya'nın nerede olduğunu bilmek istiyordu.

Epeyce beklediler. Bu sırada Lev hiç boş kalmadı. Birkaç kişi geldi ve ticari şeyler ile ilgili kâğıtlar getirdi; Lev de onları imzalayıp gönderdi. Köleler ona meyveler, içecekler getirse de Lev onları geri gönderiyordu. Bugün öylesine keyifsiz ve huzursuzdu ki...

Taht odasının kapısından ses gelmesiyle beraber, yerinde huzursuzca kıpırdandı. Muhafızların kapıyı açmasıyla beraber Lev'in aşina olduğu o elçi ve onun heyeti geldi. Ancak elçi heyeti, kapının orada durdu. Elçi, yanında iki Predezia muhafızıyla beraber platformun aşağısına geldi.

Diz çöktü; başındaki siyah tüylü şapkayı çıkardıktan sonra kafasını aşağıya eğdi ve gözlerini altın rengi ip işlemeli halıya dikerek, "Majesteleri," dedi. Birkaç klişe laf daha ettikten sonra ayağa kalktı ve boğazını temizledi. "Bugün, Lordhor kralı Ohandon Ladyanaska'nın bir teklifini sunmak üzere burada bulunuyorum," dedi.

ÖLÜMCÜL TUTKUWhere stories live. Discover now