4-HÜKÜM GÜNÜ 1

193 33 1
                                    

YIL 3070

1-HÜKÜM GÜNÜ

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

1-HÜKÜM GÜNÜ

Atar o sabah uyandığında dudakları Lemurya gemisine en yakın gezegen olan Era Çölü kadar kuruydu. Bir parça yumuşatmak için dudaklarını yaladığında ağzına tuz tadı geldi.

Terlemiş olmalıydı o habis kâbuslarla boğuşurken. Rüyasında sinsi hayaletler ve yüzü örtülü, karanlık ruhlu düşmanlar görmüştü genç asker. Dinç ve dinlenmiş kalkması gerekirken o yorgun ve kımıldamak istemez haldeydi.

Doğrulmadan önce bir süre daha tavanı izleyip bu gün yaşayacak olduğu şeyin tıpkı az önce olduğu gibi bir kâbus olmasını diledi. Annesinin ölmeden önce ona öğrettiği birkaç şeyden biri olan nefes egzersizlerini yaptı ve derin derin soluyarak normale dönmeye çalıştı.

Kendini yürüyebilecek kadar iyi hissettiğinde duvardaki Dünya saatine baktı ve zamanın gelmiş olduğunu fark etti. Bu gün en yakın arkadaşı. Dostu hatta o bilmeyecek olsa da sevdiği kız. Anahita'nın hüküm günüydü.

İşlediği suçun cezası kadim Lemurya kanunlarınca netti. Alacağı ceza kaçınılmazdı. Atar o an kimse farkında olmasa da kendisinin de aynı bedeli ödeyeceğini düşündü. Onun için Anahita olmadan yaşamak sadece nefes almaktan ibaretti zira!

"Ah Anahita!" dedi içinden. "Her şey bambaşka olabilirdi."

Üzerine görev kıyafetlerini giyip bıkkınca aynaya baktı. Bu ona koruyucu olmak istediği ilk andan itibaren öğretilen kurallardan biriydi.

Bir koruyucu hep hazır ve mükemmel olmalıdır.

Oysa aynada gördüğü kişi hiç de her şeye hazır gibi değildi şu an. Yansımasında gördüğü adam kendisine benzemiyordu. Omuzları aşağıdaydı ve olduğundan daha yaşlıydı sanki. Kumral saçları kulak hizasında düzgünce kesilmişti ve yeni çıkmaya başlayan sakalı yüzüne kalender bir hava veriyordu. Belindeki kemerden bacağına doğru uzayan kılıcına takıldı gözü.

Kılıcın üzerinde onunla alay eder gibi sıralanmış 5 parlak taş, aynadaki yansımasıyla birleşip etrafını çevreleyen bir ışık huzmesi yaratıyordu.

Yüzünü buruşturup kemeri yan çevirdi ve kılıcı görüş açısından çıkardı. Gurur duyduğu ve ona kendini değerli hissettiren rütbesinin sembolü nişaneler yavan görünmüştü gözüne. Oysa o paha biçilmez taşlar onun varlığına anlam katardı kısa bir süre öncesine dek. Nihayetinde o bir askerdi.

Atar o taşların 5'ini de hak ederek almıştı. Koruyucular da kendi içinde bir hiyerarşiye sahipti ve taş sayısı ne kadar fazlaysa o kadar güçlü ve saygıdeğer oluyorlardı. Dünya takvimine göre her yeni yıl dönencesinde bir turnuva olurdu ve Lemurya ordusuna katılan koruyucular bu turnuvada yıl boyunca öğrendikleri hünerlerini gösterirdi.

Hükümdar Erabor'un da aralarında bulunduğu jüriden geçer not alan öğrenciler unvanlarını belirten bu parlak taşlarla süslü kılıçlar ile ödüllendirilirdi.

Atar kendi rütbesini onu çılgınlar gibi alkışlayan alfa ve beta halkının önünde kanını dökerek elde etmişti. Bir kolunda boydan boya açılmış derin bir yarık izinin solmaya yüz tutmuş pembe çizgisi de o günlerden kalmaydı. Hepsi de o küçük ışıltılı maden parçası içindi.

"Kaderin cilvesi bu olsa gerek." dedi Atar.

Kılıçların gövdesine takılan kıymetli taşlar. Anahita'nın babası Ahur Mazda'nın el emeğiydi. İncelikle, titiz, uzun ve zahmetli bir çalışma sonucunda işleniyor ve zamanı geldiğinde gösterişli cümleler ve Atar'ın duymaktan hoşlandığı övgü dolu sözlerle hak eden koruyucuya veriliyordu.

Venüs'ün gözyaşları, diğer adıyla detorasit madeni... Lemurya'da bu madeni ustalıkla işleyebilen sadece birkaç kişi vardı ve Ahur Mazda içlerinde en iyisiydi. Şimdi o mahir adam kızı insan ırkının son sığınağı olan bu gemiden sürgün edilirken kenarda oturup izlemek zorundaydı.

"Bu, benim hissettiğimden daha kötü olmalı." diye düşündü genç koruyucu.

Kamarasından çıkıp üst kata çıktı ve ait olduğu 3. Bölge olan Omegayı 2. Bölgeye yani Betaya bağlanan köprülerden birine yürüdü. İçinde doğduğu gemi Lemurya, bir zamanlar var olduğu rivayet edilen gelişmiş bir medeniyetin; Atlantis'in şeklindeydi.

İç içe geçmiş 3 daireden oluşan yerleşkeler birbirine köprü vazifesindeki kanallarla bağlanıyordu. Bölgeler arasındaki geçişi sağlayan ve kontrol eden bu kanalların duvarları saydamdı.

Atar gemileri Lemurya Dünya'dan ilk ayrıldığında, aynı duvarların geminin geri kalanı gibi kapalı olduğunu duymuştu. Rivayete göre kurucular, zaman içerisinde, insanları kendi gerçeklikleri ile yüzleştirme adına, dış çeperi şeffaflaştırmıştı.

Çoğu kişinin görmekten hoşlanmadığı bu manzara gemidekilere nerede ve kim olduklarını hatırlatan; sonsuz uzay boşluğundan ibaretti. Kimse eğer zorunlu değilse kendi bölgesinden çıkmayı istemezdi.

Manzara insana sonsuzluğu olduğu kadar çaresizliği ve evrende yalnız olduklarını da çağrıştırıyordu zira. Zaten Lemurya'da tören ya da benzeri durumlar haricinde bölge insanlarının birbirleri ile görüşmesi hoş karşılanan bir durum değildi.

Atar bir koruyucu olduğu için elbette bu gruba dâhil değildi. O, 3 bölge arasında rahatlıkla dolaşıp güvenliği sağlamaktan sorumluydu. Çoğu zaman evrenin ortasındaki bu yalnız gemide kimi neye karşı koruduğunu anlamasa da bildiği tek işi yapmaya devam diyordu.

Kıyamet Savaşları 1-Lemurya (Kitap Oldu)#wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin