♣ Bölüm 10 - Kısım 1

221 17 3
                                    




Bu bölüme de Tercih ismini çok yakıştırdım, acaba isim falan mı koysam bunlara ne yapsam... Bölümü fazla uzun olduğu ve rahat okuyabilmeniz için iki parta ayırdım.

Şubat 2012

Pazartesi sabahları... Herkesin işe veya okula giderken ayaklarının geri geri gittiği, yataktan hiç çıkasının gelmediği, yorucu bir haftanın başlangıç alarmlarını veren lanet olasıca bir gün. Bir okulun ilk günü heyecan yaparsın, o da küçükken. Onun dışında pek bir anlam ifade etmez. Ha bir de sevgilini göreceksindir, belki o zaman bir anlamı daha olur. Fakat benim için bu sabah bunların dışında ve çok özel olacak. İlk defa ayaklarım beni okula çağırıyor, hiç bilmediğim bir tıkırtı tarafından davet ediliyorum. Kalbim, heyecandan olsa gerek bu kadar hızlı ve gür atıyor. Birazdan, her şey eskiye dönecekti. Masum, sıcak, benliğimi bulduğum günlere. Kötü anılar yok sayılacak, iyilerin daha fazla gelmesi için yer açılacak.





Okul binasının önündeyim. Az kaldı. Sadece birkaç adım. Merdivenlerden hızlı hızlı çıktım, küçük bir çocukta olan telaş, acelecilik... Yeniden küçülmüştüm sanki. Yine o küçük Alp olmuştum. Bunun karşılığını görmeyi bekliyordum elbet. Ben küçüldüysem, onlar da küçülmeliydi. Geniş girişte bekliyorlardı. Beni bekliyorlardı. Yeşim sağ taraftaki yeşil koltuğun koluna yandan oturmuş, Metin ise koltuğa arkadan belini dayamış. Eh, daha fazla bekletmeyelim, istediklerini verelim şunlara. Fark ettirmeden yaklaştım. Sonra büyük bir enerji ile "Günaydın!" dedim.



Yeşim'den suratında çok asil duran bir gülümse, aynı karşılık: "Günaydın!" Metin de yabancı kalmak istemedi. Dahil oldu harikulade muhabbetimize. "Günaydın!" Selamlaşma faslını geçtik, ikinci aşama lütfen. Daha az heyecanlı, daha fazla samimi.




Metin'e kolunu gösterdi gözlerim. "Ne zaman çıkacağı belli oldu mu?"




Suratını asarak söyledi: "En az bir haftaymış." Neyse ki kırık değil, çatlaktı. Kırık olunca bekleme süresi fazla oluyordu. Benim boyunluğum ise Metin'in koluna nazaran çok daha erken esaretinden kurtulmuştu. Zedelenmelerimi de hissetmiyordum artık. Omzum baskıya uğrayınca, bir tek o zaman acı geliyordu.



Metin solak olduğu için bu bir hafta civarı süreyi daha rahat atlatacak, kendi işini kendi görebilecekti. Aynı durum bana gelseydi - canım sağ koluma - kesinlikle daha zor bir süreç olacaktı. Veya herhangi bir sağlağın.



"Dün geç kalmanıza aileniz bir şey dedi mi?" dedi Metin. Benim annem esasında kızmıştı. Akşam vakti apar topar buluşmuştuk. Üçümüzün bir arada olması annemin hoşuna gitmiyordu. Bunu henüz açık açık söylemedi ama hissediyordum. Ben olanları geride bıraktım. O da yakın bir zamanda bırakır umarım.



"Babam dün erken gelmiş eve. Kızdı biraz." dedi Yeşim suratı asık.



"Benimle buluşmanı sorun etmiyorlar sanıyordum." Metin'in verdiği bu karşılık ikisinin sevgili olduğu dönemi aklıma getirdi ve modumu düşürdü.



"Annem etmiyor. Babamsa böyle akşam vakitlerine sıçramasından hoşlanmıyor." Demek ki akşam pek buluşmamışlar. Ne diyorum ben! Konuyu değişitrebilir miyiz?



"Yukarı çıkalım. Ders zili çalar şimdi." Hay çok yaşa Yeşim. Aklıma ilk dersin Tarih olduğu geldi. Badi Hoca ve bağırdığıkça bir hayli kulak tırmalayacı olan sesiyle karşılaşmak istemiyorudum. Üçümüzün de dolaplarının aynı katta olma tesadüfü peki? Onları o üçüncü katta az bir arada, sarmaş dolaş görmedim değil. Neyse, daha fazla bu eski tatsız muhabbetlere dönmeyeceğim.


"Keşke üçümüz aynı sınıfta olsaydık." dedi Metin yürürken. Bunu daha önce hiç hayal etmemiştim ama gerçekten güzel olabilirdi. İlkokul dönemi de bir arada olamamıştık. Metin zaten koleje gidiyordu o dönem. Her gün serviste, yolda geçen zamanından yakınırdı. Yeşim'le biz aynı okuldaydık ancak farklı sınıflar. Onla da bir arada olamazdık pek. Genel olarak okul sonrası görüşürdük. Zaten bizim tanışmamız okul öncesine dayanıyordu. Yakın mahallelerin çocukları.


Ben AnlarımWhere stories live. Discover now