Elimde dikkatle tuttuğum mendili seyretmiştim yol boyunca. Üzerine üç A harfi, bir de kendi ismimin baş harfi işlenmişti. Anlamını merak ederek ve ne olabileceğini düşünerek geçmişti zamanım. A'nın biri Asıf'ın A'sı olabilir miydi acaba? O zaman diğer ikisi?

Ben düşünürken ve bu işin sırrını çözmeye çalışırken yeni durağımıza varmış olmalıydık ki durmuştuk. İnip etrafıma bakındım, bir deniz kenarındaydım. Etraftaki insanların konuşmalarından buranın Akdeniz kıyısı bir şehir olduğunu anlamıştım.

İnsanların kimi güneşleniyor, kimi sahilde yürüyor, kimi su sporları yapıyor kimi de yüzüyordu. Çocuklar kumdan kalelerinin üzerini yerde buldukları deniz kabukları ile süsleyip, etrafta gezen kazlardan düşmüş olan tüyleri de kalelerinin tepelerine dikiyorlardı. Hepsinin sahteliğinden bakışlarımı çekip denizin maviliğinde gezdirdim gözlerimi.

Arkamdan bir kadın sesi geldi. Denizlerin tuzluluk oranı hakkında konuşuyorlardı.
''Akdeniz'in suyu daha tuzluymuş...''

Denizden çektiğim bakışlarımın karşılaştığı bir delikanlı bana doğru adım atıp ''Akdeniz'in suyu neden daha tuzlu biliyor musun?'' dedi ve ben sessiz kalıp devam etmesini bekledim.

Bir süre denizi seyredip dolu gözlerini bana çevirdi ve benim de gözlerimi sulandıran o kelimeleri fısıldadı.

''Akdeniz'in suyu tuzludur çünkü öbür kıyısındaki çocukların gözyaşlarını taşır, saklar.''

Evet, en basitinden Akdeniz'in sularına Filistinli çocukların gözyaşları karışıyordu, doğru demişti..

''Ben Ali. Asıf'ın en yakın dostuyum.''

Son cümlesini de söyleyip gözünden damlayan bir yaşı elindeki mendile hapsetti. Dikkatimi çeken şey, onun elindeki mendille benim yolculuk boyunca seyrettiğim mendilin aynı olmasıydı.

~19 Temmuz  2017 Çarşamba, 00.15

ÂSIFOù les histoires vivent. Découvrez maintenant