1.bölüm

6.5K 479 684
                                    

-Eli kalem tutan herkesin parmaklarını kırdılar

Kasım / 1937 (Bloomsbury /Londra/ iki hafta önce)

Bir günde sekiz şairi asmışlardı.

Salondaki yemek masasında, kenara iteklediğim kahvaltı tabağımın yerine koyarak şaşkınlıktan bakakalmakta olduğum gazetenin manşet haberi buydu en azından. Üç ya da dört tanesini yayınevinden tanıyor olduğuma yemin edebileceğim altı adam ve iki kadının isim listesi, hakkında hapis ya da idam kararı çıkanların hemen üstünde yer alıyordu. Başta sadece hükümet karşıtı yazan birkaç kişinin çeşitli sebeplerle hapse atılması zamanla boyut değiştirip meydanlara kurulan darağaçlarına dönüşmüş, gizli kapaklı alınan mahkeme kararlarıyla birbiri ardına idam haberleri gelmeye başlamıştı.

Bunların tek sebebi ise herkesin bildiği bir gerçekti aslında. Savaş adım adım yaklaşıyordu ve içinde olmamızın mı, yoksa olmamamızın mı daha kötü olduğuna henüz kimse karar verememişken benim gördüğüm tek şey bu işin cadı avına dönüşmeye başladığıydı.

"Lütfen listede olma." Dedim aradığım ismi bulabilmek için parmaklarımı aşağıdan yukarıya doğru tek tek gezdirirken. "Lütfen, lütfen."

Arayışım yarım kaldı zira evin girişinden salona kadar ulaşıp beni yerimden sıçratan kapı çarpma sesini, hemen ardından da sözde nişanlımın buyurgan seslenişini duydum.

"Jungkook!" dedi Carissa, iki saniye içinde eşikte dikilir vaziyetteyken. "Beni kapıda karşılamanı falan beklediğim yok ama rica ediyorum şu hizmetçine söyle bana biraz güler yüzlü davransın, yoksa kendisine bizzat ben haddini bildiririm."

Açıldığında belinin hizasına kadar gelen parlak kızıl saçları şimdi gösterişli bir topuzdu ve hafif dağılmış olduğundan, buraya arabayla gelmediğini anlamıştım. Lacivert elbisesinin uçları çamurlanmış, yüzü biraz nemlenmişti.

"Bayan Orkide'nin hizmetçi olmadığını biliyorsun Carissa." Demekle yetindim sadece. Kendisi senatörün kızı olduğundan, ne demeye çalıştığımı anlayabileceğini pek sanmıyordum zaten. Ona göre evin yemek ve temizliğini yapan herkesin görevi hizmet etmekti.

"Neyse ney işte." Söylenerek kahvaltı masasının öbür ucuna oturup bacaklarını üst üste attı. "Zaten pek yakında benimle yaşayacaksın, yani kadını gönderecek bir yer bulsan iyi edersin. Onu konağımızda istemiyorum."

Konağımız. Babasının beni, dediği her şeyi yapacak çok sevgili damadını içine koymayı düşündüğü, buranın sessizliğinden ve huzurundan kilometrelerce uzaklıktaki merkezde, herkesin imrenerek baktığı konağımız. Evlenince orda yaşayacağım ömürlük hapishane.

"Bu sabah gazete okudun mu?" diye sordum önümde açık duran sayfayı göstererek. "Asılan şairlerin kim olduğunu duymak ister misin?"

Carissa güzel bir kadındı ama bu, salon hanımı güzelliğinden ziyade vahşi bir güzellikti. Sivri yüzü, karakteristik bir burnu, pürüzsüz kremamsı teni ve bakır kirpiklerinin örttüğü koyu kahverengi gözleri vardı. Bende ne bulduğunu, neden evlenebilmemiz için ikimiz de çocuk sayılırken henüz hayatta olan babamı araya sokup benimle nişanlandığını, hatta üzerinden geçen üç senenin ardından neden hala beni beklediğini bile bilmiyordum.

"Gazete mi?" Açık açık burun kıvırdı. Zaten şehirde gazete okuduğunu bildiğim on kadın varsa ikisini dün gece asmışlardı. "Hayır, teşekkür ederim."

Omuzlarımı çırptıktan sonra önümdeki listeye geri dönüp hiç istemeyerek de olsa o ismi aramaya başladım. J. Lawrence'ı.

Yayınevimin gündüzleri ev hanımlarının yazdığı aşk romanlarını basıp, geceleri ise gizli gizli o ve onun gibi birçoklarının makalelerine yer verdiği, el altından dağıtılıp sadece belli kesimin okuduğu Wahrheit dergisinin başyazarını.

Bury My Heart | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin