5.bölüm

2.3K 273 162
                                    

-Anladım ki bu gülüşü bir daha görmezsem yapamam

...onların ruhlarını ezip saçlarını kestiniz, hayallerini şanlı bir ölüm vaadiyle üniformalara sığdırdınız, omuzlarını yıldızlarla donatıp ellerine silah verdiniz. Onların, öldürdükleri adamların dönüşünü bekleyen kadınların feryatlarını bilmelerini asla istemediniz.

-J. Lawrence/ Wahrheit 1175.sayı

***

Garipti aslında benim hissettiklerim. Aklı başında bir insan yüzünü görmediği, cinsiyetini bilmediği, sesini duymadığı, el yazısı hariç her şeyinden bihaber olduğu birini benim gibi sevmezdi. Aklı başında bir insan, her iki haftaya bir yazdığı makaleleri elleri titreyerek okumazdı. Aklı başında bir insan, aynı titreyen ellerle gece yarısı kalkıp onun yatağının başucunda dikilmezdi.

Ama şimdi, odamın beyaz sıvalı tavanı yerine koyu renkli taşlarla döşenmiş daha yüksek bir tavanı görmüştüm uyanır uyanmaz. İçeri ışık girebilecek bir pencere olmadığından, yatağın iki ucunda yanan mumlar odayı aydınlatıyordu ve korkarak döndüğüm yan tarafımda ise hayatım boyunca karşılaşabileceğim en kusursuz manzara vardı.

Bir kolunu başının altına yaslamış, içine yüklediği duyguları anlamaktan bile aciz olduğum bakışlarını yüzüme sabitlemiş Jimin vardı orda. Dudaklarında ufak bir gülümseyiş ve göz bebeklerindeki muzip ışıltılarıyla öylece uyanmamı bekliyordu. Beni kovmamıştı, gitmek istediğini söylememişti, ben bile kendime odamdan mahzene yürüdüğüm bir dakikalık sürede defalarca ne yapmaya çalıştığımı sorarken, o bana bir kere bile sormamıştı.

"Günaydın, sevgili Jungkook." Demişti sadece, hala öylece yatıp bana bakarken.

"Günaydın." Yeni uyandığım için sesim kısık ve pürüzlüydü ve Jimin bana simsiyah yelpaze gibi kirpiklerinin altından bakarken gittikçe kayboluyordu. "Dün gece sizi rahatsız et-"

"Dün gece buraya geldiğinde bembeyaz kesilmiştin, ellerin buz gibi olmuştu." Sanki devamını getiremeyeceğimi biliyormuş gibi tereddütsüzce lafımı keserken aniden boştaki eliyle parmaklarımı tutup yeniden gülümsedi. "Bak şimdi ısınmışlar, yanaklarına da biraz renk gelmiş. Daha iyisin ya?" Ben başımı aşağı yukarı sallayıp ağzımın içinde teşekkürler mırıldanırken avuçları hala parmak uçlarımı tutuyordu. Elleri ufacık ve çok, çok sıcaktı. Yutkundum.

Sonra bakışlarını yüzümden çekip ortamızda kenetli duran parmaklarımıza çevirirken "Güzel ellerin var." Demişti. "Senatörün nişan yüzüğü sana çok yakışacak, nasıl olsa yakında onun damadı olacaksın."

Dudak kenarlarındaki ufak tebessüm yok olup bütün yüzü ifadesizliğe bürünürken nefes alamadım. Kalbim tam da yutkunduğum yere sıkışmıştı ve hala ellerine kenetli duran elim titremeye başladığında, hızla onunkilerden çekip örtünün altına saklamak zorunda kaldım. Nişanlı olduğumu nerden bildiğini ya da neden bunu şimdi söylediğini sormama izin vermeden yanımdan kalkıp "Nerdeyse sabah oldu." Dedi. "İzninle kahvaltı için hazırlanacağım." ve banyoya girip kapıyı çarparak kapattı.

Odadan aceleyle çıkıp mahzenin ortasında durduğumda ellerim çoktan onları terk eden sıcaklığın yasını tutmaya başlamıştı.

***

Ağustos / 1936  (Buckingham Sarayı/ Londra / on altı ay önce)

Bu bir tuzaktı ve Yoongi bilerek ve isteyerek kendini onun içine atmıştı.

Dün aniden tepeden inme bir ferman yayınlanmış, Londra'nın bütün yazarlarını aynı çatı altında toplayan davetin yeri ve saati duyurulmuştu. Şimdi sarayın beş yüzden fazla kişiyi tek seferde alan mütevazı odasında şarap kadehleri tokuşturuluyor, tabaklar dolusu yemek ve meyve ikramı yapılıyor, edebiyat dışında her şeyi içeren iğrenç muhabbetler dönüyordu.

Bury My Heart | JikookWhere stories live. Discover now