3.Bölüm

1.6K 63 4
                                    

▶Sibel'den◀

Bugün ilk dava vardı. Aslında davayı kazanabilirdim çünkü elimde sokak lambasına yerleştirilmiş bir mobese kamerasından görüntüleri vardı.

Cinayeti Fikret işlememişti. Bu kanıtlanmıştı ama ben yine de onun izni olmadan bunları kanıtlamak istemiyordum.

O yüzden görüntüleri bulduğum gibi yanına gittim. Polis memurları izin verince görüşmemize bir bilgasayara görüntüleri takmama da izin verdiler.

"Al sana kanıt." diyerek videoyu açtım. İzledikçe yüzü kasılıyor gözyaşları dökülüyordu.

Zira aynı durum benim için de geçerliydi çünkü onun canı yandıkça benim de canım yanıyordu.

Daha fazla bu durumu kaldıramayacağım için bilgisayarı kapattım.

Gözyaşlarını elinin tersiyle silip "Bunları nereden buldun?" diye sordu.

"Sen beni hala hafife alıyorsun." dedim arkama yaslanıp ellerimi göğsümde kavuşturarak.

"Tamam. Benim yapmadığımı kanıtladın. Şimdi ne olacak?"

"Yarın buradan kurtulacaksın ve benimle işin bitecek." dedim tebessüm etmeye çalışarak.

"Belki de işimizin bitmesini istemiyorumdur." diye mırıldandı sağa sola bakarak. Duymadığımı zannediyordu ama duymuştum. Ama bozuntuya verip de onu bozmak istemedim.

"Süreniz doldu." dedi kapıda bekleyen memur. Tokalaşmak için elini uzattığında hafifçe sıktım ama o ani bir hamleyle beni kendine çekip sımsıkı sarıldı.

Kafasını boyun oyuntuma gömüp sarsılarak ağlamaya başladı. Gözyaşları saçlarımı ıslatırken havada kalan ellerimi sırtına koydum.

Memurun bir kez daha uyarmasıyla ayrıldı benden. "Teşekkür ederim." dedi ve memur arkadaşın kelepçeleri geri takmasına izin verdi.

Boş odada yalnız başıma kalmıştım. Çıkmadan önce motor takmış gibi atan kalbimi sakinleştirmem gerekiyordu.

Elimi göğsüme götürüp derin derin nefes almaya çalışırken sol gözümden yanağıma doğru akan sıvıyı hissettim. Hayır, ağlamanın kesinlikle sırası değildi.

Toparlanıp dışarı çıktım ve bilgisayarı geri teslim edip flash belleği çantama attım.

Yarın hakkında bilgi sahibi olmak bir baba olarak Ünver Bey'in hakkıydı.

Plazaya girip (Tabiki de ışınlanmadı. Aradaki otobüs,minibüs artık neye binebilirse ona bindi de gitti işte anlayın.) kata çıktım.

Danışmadaki esmer, kısa boylu genç kadının masasına doğru eğilip.

"Avukat Sibel Yılmaz. Ünver Bey ile görüşecektim." dedim. Vöh be! Ne hava yapmıştım ha!

"Tabi hemen haber verelim." deyip masanın kenarındaki siyah telefondan odanın numarasını tuşladı.

"Ünver Bey, Sibel Hanım geldi. Tamam alıyorum." deyip kapattı. Bana bakıp gülümsedi ve eliyle koridoru gösterdi. "Buyurun."

"Teşekkürler." deyip aynı içtenlikle ben de gülümsedim.

Odanın kapısını tıklatıp içeri girdim. "Hoşgeldiniz avukat hanım." diyerek ayağa kalktı.

Masanın önündeki koltuklarda oturan sarışın mavi gözlü çocuk da ayağa kalktığında Ünver Bey onu tanıttı.

"Küçük oğlum Can Ömer." dedi eliyle göstererek.

Can Ömer'in uzattığı eli sıkarak gülümsedim. "Abinize hiç benzemiyorsunuz." dedim.

"Ünver Bey ben 2 dakika birşey gösterip çıkacağım." deyip elimi çantama atıp belleği buldum.

"İzninizle." deyip belleği taktım. Görüntünün patlama dakikasına kadar getirdim.

Zaten eğilmişken bir de Can Ömer yanımıza gelip ellerini masadaki ellerimin tam yanlarına koyup beni kıstırdı.

Yapmaya çalıştığı şeyin altında bir art niyet arayamazdım çünkü zaten yarınki duruşmadan sonra onlarla işim bitiyordu.

Bunu sürekli bu şekilde tekrarlamamın sebebi kendimi bu fikre alıştırmaya çalışmamdı.

İlk işimi bitirmem çok kolay olmuştu ve arkasında daha bakılacak hiçbir şey kalmamıştı.

Bir yerde patlak veren olayların perde arkasında benim de gözüme yeni takılan bir ayrıntıyla durdurdum.

Bir adamın siyah kep şapkasının ucu gözüküyordu. Görgü tanığı, ihbar eden bu olmalıydı.

Birkaç dakika sonra Fikret yalnız kaldığında ve arkası dönükken yerinden çıktı adam. Yeniden durdurup adamın yüzünü yakaladım.

Şuan tam arkamdaydı o adam. Yüzümü çevirip şok olmuşçasına ona baktım.

Onun da çenesi kasılıyordu ve hızlı hızlı yutkunuyordu. Bunu babası da farketmiş olacak ki sinirle ayağa kalktı.

Olası bir kavgadan kaçmak için hızlıca "Tamam, tamam. Ben izninizle gidiyorum." dedim ve çıktım.

Can Ömer oradaydı, herşeyi görmüştü ve suçu abisinin üstüne atmıştı.

Peki ya Fikret, Can Ömer'i bunu yapmaya itecek kadar ne yapıp da bu kadar sinirlendirmişti onu?

●●●●●○○○○○

*1 gün sonra*

"Fikret Yurdakul'un suçsuz olduğu kanıtlanmış ve serbest bırakılmasına karar verilmiştir."

Hakimin sözleri yüreğime su serpmişti. Rahatlamıştım. Ama bunun ilk işimin altından başarıyla kalkabildiği için mi yoksa Fikret kurtulduğu için mi olduğunu kavrayamıyordum.

Fikret bana bakıp gülümsemeye çalışmıştı ama olmamıştı. Ben zaten dün öğrendiklerimden sonra onun yüzüne bile bakamıyordum.

Bu dava burada kapandığı için de aile arasına girmek istemiyor, o yüzden de saklıyordum.

Herkes çıkmaya başlarken ben de çıktım. Kapıdan son çıkan olarak Fikret ilk önce babasına sarıldı.

Ben de üstümdeki cüppeyi çıkarıp koluma astım. Pembe bluzumu siyah pantolunumun üstünden biraz sarkıtarak düzeltrim ve gülümsemeye çalıştım.

"Teşekkür ederim." dedi Fikret önümde durarak. Sahte gülümsememle "Ben teşekkür etmeliyim," diyerek lafa başladım.

"İlk deneyim için mükemmeldi." dedim. Elimi uzattığımda sıkarak hafifçe salladı.

"Çok başarılı bir avukat olacaksın." dedi ben çıkmadan önce.

"Umarım." diye murıldanıp arkamı döndüm. Saçlarımı sallaya sallaya, topuklularımın çıkardığı sesleri dinleyerek adliyeden çıktım.

Evet, Fikret Yurdakul dosyası. Tamamlandı.

Fikretciğimizin daha fazla hapis yatmasına göz yumamadım. Kurtuluverdi çocukcağız ne hikmetse?

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum... Sizi çook seviyorum...♥♥♥

-Ceyda

Avukat Hanım ~FikBel~Where stories live. Discover now