5.Bölüm

1.6K 57 7
                                    

▶Sibel'den◀

"Sizin ne işiniz var burada Fikret Bey?" dedim elimin tersiyle gözyaşlarımı silerek.

"Ben, buraya şey için... Seni takip ettim."

Gözlerimi kocaman açıp "Sebep?" dedim.

"Bi-bilmiyorum. Yani... Sebebi yok. Neden böyle birşey yapma gereği duyduğumu da bilmiyorum. Sanırım sana sarılınca kendimi iyi hissediyorum. Babamlarla kavga ettim. O yüzden sanırım sana geldim."

Elimi alnıma götürüp baş parmağımla ovaladım. Migrenim tutmuştu sanırım yine. İlacım da evde kalmıştı.

"B-benim eve gitmem gerek." dedim.

Kolumdan tutup kendine çevirdi. "Ben bırakırım seni." dedi.

Gözlerim kararacak gibi olduğunda tökezledim. Beni belimden tutup kaldırdı ve bir elini dizlerimin altından geçirip havalandırdı.

"Ta-tamam. Ben kendim yürürüm." dedim ama bu dediğime ben bile inanamıyordum.

"Bu kadar kötüyken mi?" dedi kaşlarını çatarak. Başım Dünya gibi fır fır dönüyordu. Şakaklarımdaki ağrıyı anlatamam bile.

Ellerimi boynuna dolayarak güç aldım. Başımı da omzuna yasladığımda parfümünün ne kadar güzel olduğunu farkettim.

Simsiyah bir jeepin içine, ön koltuğa oturttu beni. Kapıyı kapattığında başımı cama dayadım.

Kafamdaki siyah tül örtüyü çıkarıp elime sardım. Gözlerimi açıp kapatıyordum.

Araba hareketliğinde evi tarif etmeye çalıştım. Ama beni kesip "Evinin adresini biliyorum." dediğinde kafamı kaldırıp dik dik bakmaya başladım.

"Ne? Bakma öyle. Şirketten öğrenmiştim." dedi.

Abartılı bir şekilde gözlerimi devirip başımı yine cama yasladım.

Evin önüne geldiğimizde çantamdan anahtarımı aldım. Kapıyı zar zor açıp mutfağa geçtim.

Migren ilacımı bulup suyla içtim. Ellerim titremeye başlamıştı.

Salona geçip kendimi koltuğa bıraktım. Ama yanımda bir ağırlık hissettiğimde Fikret Bey'in gitmemiş olduğunu gördüm.

"Bana Fikret Bey deme. Fiko de." dediğinde kapattığım gözlerimi açtım ve ona baktım.

"Aramızda samimi değil, resmi bir ilişki vardı." dedim.

"Tamam, ben de samimi bir ilişki olsun istiyorum işte."

Gözlerimi yeniden kapatıp koltuğun başlığına yasladım kafamı.

"Benim uyumam lazım. Yoksa geçmez." dedim.

"O zaman sen uyu. Ben başında beklerim."

"Ne münasebet canım. Siz gidin. Ben sizi meşgul etmeyeyim."

"Başka işim yok ki. Hem kafa dağıtmış oluyorum."

"Tek davalık avukatınızın başında bekleyerek mi?" dedim.

Kafasını iki yana sallayarak cevap verdi. "Bana iyi gelen tek kişinin hayatını görmeye çalışarak."

"Benim hayatım bu 4 duvar işte. Benim gibi birinden başka birşey beklenmez. Simit-kaşar-çay."

"En sevdiğim." dedi. Ben ayaklanıp odama doğru yol aldım. Arkamdan geldiğini görünce "üstümü değiştireceğim." dedim.

Kapıyı yüzüne kapattım ve eşofmanlardan birşeyler giyindim.

Dışarıya çıktığımda odanın kapısının önünde, salonda veya evin herhangi bir yerinde değildi. Dış kapıyı hafif aralık bırakmış, sigara içiyordu.

Yanına gidip sigarasını dudaklarının arasından alıp yere attım ve ayakkabımın burnuyla ezdim.

"Ölmek için çok gençsin." dedim gülümseyerek.

"Onlar da öyleydi." dedi kafasını önüne eğerek.

"Bunun için kendini suçlayamazsın." dedim içeri geçerken. Peşimden geldi ve kapıyı kapattı.

"Fikret gerçekten uyumam gerek."

"Ne güzel işte beraber uyuyalım." dedi ellerini iki yana açarak.

"Ben sizin avukatınızdım sadece."

"Bana iyi geliyorsun." dedi her kelimede vurgu yaparak.

"Benim özelliğim ne ki?" dedim bir adım atarak.

"Sen farklısın tamam mı? Senin yanındayken kalbimin atışını kontrol edemiyorum. Sadece bir kere seninle uyumak istiyorum."

Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Birşey demem gerekiyor mu bilmiyordum. Doğru bildiğim herşeyi unutmuştum. Sadece bakıyordum salak salak gözlerine.

Üzülsem mi sevinsem mi? Duygu karmaşası içinde hapsolmuştum ve beni bu hapishaneden çıkarabilecek bir avukat yoktu.

Hiç birşey demeden elini tuttum ve odama götürdüm. Yatağa oturduğumda gözleri dolu dolu gülümsedi.

Pek de büyük olmayan yatağa ikimiz sığabilmiştik. Birbirimize dönüktük ama ben onun yüzüne bakamıyordum bile.

Çenesini saçlarımın üstünde gezdirip bir yerde durdu. Ben de iyice sinmiştim olduğum yere.

Gözlerimi kapattığımda son hissettiğim şey saçlarımın üstünden kondurulmuş boğuk bir öpücüktü.

●●●●●○○○○○

Yavaş yavaş gözlerimi açtığımda baş ağrımın yok olduğunu hissettim. Bundan dolayı gülümsedim.

Yanıma baktığımda onu göremedim. Ama tam karşımdaki aynalı makyaj masamın önünde oturmuş elinde tuttuğu concealerın nereye sürüldüğünü öğrenmeye çalışıyordu.

"Aha buldum!" dedi içini açınca. "Ruj bu! Hatta ne diyorlardı? Heh! Likit ruj."

Geri kapatıp aldığı yere koydu. Bu sefer eline kaş kitini alıp "Kahverengi far. Bana yakışır mı ki?" dedi. Tam gözüne götürüyordu ki "Günaydın!" dedim. Anı Kurtarmak adlı kitabım raflarda yerini aldı!

Arkasını dönüp kocaman gülümsemesiyle "Günaydın güzellik." dedi. Güzellik ne be?

Kalkıp yanına gittim. "Ne yapıyorsun sen?" dedim alaya vurarak.

"Makyaj yapıyorum." dedi.

"Şimdi bu far değil, kaş kiti." dedin elime alarak. "Bu da concealer." dedim elimde sallayarak.

"Hee. Peki benden anlamamı mı bekliyorsun?" dedi.

"Kaş kiti kaşları doldurmak, yani boyamak için kullanılır. Concealer da göz altı morluklarını kapatmak için."

"Her bir yerinizi kapatıyorsunuz sonra makyajla beraber adamlar da kaçıyor gidiyor." dedi.

Ellerimi belime koyup "Allah Allah." dedim.

"Tabi sen ihtimali kontenjandan yararlanabilirsin." dediğinde gülümsedim.

"Annendi dimi?" dedi. Neyden bahsettiğini anlamıştım. Kafamı evet anlamında salladım.

"Evet, ölüm yıldönümüydü." dedim. Konuyu dağıtmak ister gibi ellerimi birbirine vurarak omzuma koydum.

"Aç mısın?" dedim.

"Olabilir." diye cevap verdi. Hemen mutfağa gidip buzdolabını açtım.

"Hmm bir bakalım. Tarhana sever misin?"

Çok klasik bir bölüm oldu ve ben bunu bir patlama noktasıyla bitiremedim. Çok özür.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum... Sizi çook seviyorum...♥♥♥

-Ceyda

Avukat Hanım ~FikBel~Where stories live. Discover now