4. Bölüm

649 76 4
                                    

Zihninde bazı sesleri duymaya başladığında hafifçe gözlerini açtı. Bulunduğu yer daha önceden hatırladığı ama üzerinden yıllar geçmiş gibi hissettiği sıcaklığı andırıyordu. Bir yuvanın sıcaklığını. Oturma grubuyla devasa kitaplığın bulunduğu oda huzur kokuyordu. Sanki önceden ailesiyle kaldığı evdeydi. Görünüm aynı değildi. Hatta alakası yoktu. Fakat içindeki his nasıl bu kadar aynı olabilirdi? Ruhunu bir coşku doldurdu. Kaybettiğini zannettiği ama sadece gölgelerin arasında kaldığını fark ettiği bir coşku. Hüzün serpilmiş bir coşku.

Sesler yine kulağına çalındığında düşüncelerini arka plana itti. Kardeşlerinin gülüşleriydi sanki duyduğu. Büyük ihtimal Asım Beylerin evindeydi. Onları baya endişelendirmiş olmalıydı. Zar zor doğrulup ayağa kalkacağı sırada kapının açılmasıyla duraksadı. Aişe Hanım Andre' yi öyle görünce hemen sitemle geri yatmasını söyledi, yatağa çevirdikleri koltuğa.

'Daha kendini toparlayamamışken nereye ayaklanıyorsun oğlum? Biraz dinlen kendine gel.'

'Ben yeterince zahmet verdim size. Daha fazla rahatsızlık vermek istemiyorum. Her şey için teşekkürler. Kardeşlerim nasıllar?

'Duymamış olayım. Ne zahmeti oğlum? Herkesin yapması gerekeni yaptık biz sadece. Merak etme kardeşlerin de iyiler, oyun oynuyorlar içeride. Ben şimdi sana güzel bir çorba getireceğim hiçbir şeyciğin kalmayacak inşAllah. Sakın ayağa kalkayım deme.'

İtirazlarının faydasız olacağını anlayınca kafasını sallamakla yetindi. Bu küçük hareket bile, beyni dökülüyormuş gibi hissetmesine sebep oldu. Yine de mutluydu. Gördüğü sevecen tavır, çok nazlı olan gamzesini ortaya çıkarmıştı. Ailesini kaybettiğinden beri minik kardeşleri hariç ilk defa böylesine sevgiyle karşılanıyordu. Ne garip bir aileydi Kaya ailesi.

Karnının doymasıyla nihayet kendine gelebilmişti. Uzun zamandır yemek yemediğini böylece fark etmişti. Kendisine ısrarla hanım yerine teyze demesini söyleyen ev sahibinin yemekleri, anne eli değmiş dedikleri cinstendi. Daha önce hiç tatmadığı çorba garip ama aşırı lezzetliydi.

Tepsiyi mutfağa götüren Aişe Teyzenin ardından yatağını toplamaya girişti. Nereye gideceğini bilmemesine rağmen bu iyi niyetli insanları daha fazla rahatsız etmek istemiyordu. Kızacaklarını biliyordu. Fakat burada olmak doğru gelmiyordu. İlk günden işi ekmiş gibi olmuştu zaten. Gibisi fazla olurdu ekmişti işte. En azından çalışacak enerjisi olsaydı. Öyle olduğunu sanıyordu lakin kafede bayılana kadar. Kardeşlerinin sesi de uzun zamandır çıkmıyordu. Bu saate kadar nasıl endişelenmişlerdi kim bilir? Hava kararmaya başladığına göre bayadır baygın bir şekilde yatıyor olmalıydı.

Topladığı battaniyeyi koltuğun kenarına koyup kapıdan çıkmak üzereyken bu sefer onu engelleyen heybetli duruşuyla Asım Bey olmuştu.

'Delikanlı nereye gidiyorsun? Otur hele şöyle de konuşalım?'

İtiraz istemeyen otoriter ses tonu Andre'ye başka cevap verecek cesareti bırakmamıştı.

Karşılıklı oturduklarında Asım Bey babacan tavrıyla olanları sordu. Anlatıp başkalarının canını sıkmak istemediğinden geçiştirerek verdiği cevaplar karşı taraftan kabul görmemişti. Hem bu kadar kibar olup hem de nasıl bu kadar istediğini yaptırma yeteneğine sahip olduğunu anlayamamıştı Andre. Bu yüzden olayları tek tek anlatmaktan kaçamamıştı.

Kendisini dinlerken tek bir söz söylemeyen Asım Bey sadece yanına oturup eliyle sırtını sıvazlamıştı. Bu öyle bir teselliydi ki binlerce sözcüğe bedeldi. Kelimelerin basitleştiği, sıradanlaştığı, duygusuzlaştığı anda insana verilebilecek en güzel güven duygusuydu. O güvenilen liman bir gün yıkılacak da olsa hayal de olsa o anlık bunların hiçbirinin önemi yoktu.

^'Baba artık Aida bizimle olmayacak mı? Ama ben onu çok özlerim. O olmazsa kim benim kafama çıkıp beni gıdıklandıracak? Kim benimle zihin dili konuşacak? Baba biliyor musun Aida ben anlatmasam bile benim zihnimi okuyabiliyordu. Biz onunla hep öyle sohbet ediyorduk. O bir daha gelmezse ve ben zihin dilini unutursam ne olacak? Gerçi unutmasam da o olmazsa kimseyle konuşamam ki?'

Henry oğlunun boncuk boncuk dökülen gözyaşlarını parmaklarıyla silerken aynı zamanda sırtını sıvazlıyordu.

'Merak etme, Aida şu an yok ama belki bir gün geri gelir. Ne dersin? Eğer gelmeyecek olursa bile ben hep yanında olacağım tamam mı? Şu zihin dilini bana öğretmek ister misin Robert?'

'Gerçekten mi?'^

Anılar zihninde uçuşurken herkesin yanında çöle dönüştürdüğü göz pınarları Asım Bey'in yanında deniz olmuştu. Sadece tek bir kişiye açılan göz çeşmeleri Asım Bey'in yanında kilidini kırmıştı.

Uzun süre konuşmadan oturdular. Asım Bey rahatlaması için zaman tanıyordu. Andre ise ne yapacağını bilemediğinden dalgınca halıya odaklamıştı bakışlarını. Asım Bey'in duruşunun heybetiyle küçük bir çocuk gibi hissetmekten kendini alamıyordu. Yirmi bir yaşında küçük bir çocuk.

Bir saat mi yoksa iki saat mi geçtiğini idrak edemediği bir zamandan sonra  gelen sesle yüzünü oraya çevirdi. Gördüğü gözlerdeki ışıltı öylesine tanıdıktı ki, tekrar akmasından korktu gözyaşlarının.

'Andre benim bir oğlum bir de kızım var. İki oğlum üç kızım olsa öyle mutlu olurum ki.'

Şaşkınlığı öyle içtendi ki bayılacağını sandı. Böyle bir iyiliği kim kime yapardı? Hangi sebeple? Çıkar olmadan biri birine yardım edebilir miydi? Bu tarz şeylere hiç inanmamıştı ama samimiyetine inandığı bu teklifi kirletebileceğini düşünmüyordu. Bütün yargılarını bir cümleyle yıkabilen adam hayatında daha neleri değiştirecekti?

BÖLÜM SONU

Demlenen KalpWhere stories live. Discover now