_Cinli_ adlı okuyucuya ithaf edilmiştir.
Tahsin
Hocanın "Geldik." diyen sesi ile uyandığımda daha bir kaç saat öncesinde yaşamış olduğum olaya rağmen gayet huzurlu hissediyordum. Bir arabanın bagajında uyumuş olduğum gerçeğini göz önünde bulundurursak bu kadar iyi gelmesi ilginçti.
Yerimde hafifçe doğrulup etrafıma baktım, Hemen yanımda mışıl mışıl uyuyan Ahmet dışında herkes uyanmıştı
Gözlerini ovuşturarak arabanın camından dışarıyı inceliyorlardı. Dağ başında küçük bir köye gelmiştik.Hatta belki köy bile sayılmazdı. Şu an önünde durduğumuz iki katlı ahşap evin dışında çevrede dört-beş hane daha vardı. Onların dışında her yer ağaçlıktı.
Hoca arabadan inip bagajın kapısını açtığında temiz dağ havası ciğerlerime doldu. Ahmeti uyandırmamaya özen göstererek bagajdan indiğimde derin bir nefes daha aldım, hava o kadar temizdi ki sanki ilk defa burada nefes almış gibi hissediyordum.
Diğerleri de arabadan indiğinde Mesut hoca mümkün olduğunca Ahmeti sarsmadan kucakladı ve o önde biz arkada önümüzde bulunan eve doğru ilerlemeye başladık. Hoca kapının önüne gelince durdu. "Biriniz kapıya vurun bakalım." Recep öne çıkarak üç defa kapıya vurdu ve geri çekildi.
İçerden gelen ayak sesleri duyuldu ve kapı açıldı kara çarşaflı bir kadın kapıyı açtı. Biz ona o bize bakıyordu, bir süre ayakta öylece dikildikten sonra konuşmadan eliyle bizi buyur etti. Hoca girince hepimiz peşinden gittik ancak nedense Onur bunu istemiyordu olduğu yerde durup kadının gözlerine bakıyordu. "Hocam neden bu insanlara güvenip dağ başında ıssız bir bir köye geldik ki! Başımıza bir şey gelse kimsenin ruhu duymayacak!"
Söyledikleri bir bakıma mantıklıydı. Sonuçta bu kişileri tanımıyoruz. Ayrıca kadının konuşmadan dik dik bize bakıyor oluşundan da korkmuyor değildim.
" Onur boş konuşmayı bırak da yürü! Bu insanlar hiç bir şey talep etmeden bize yardım etmeyi kabul edip evlerini açtılar!"
" Bu daha şüphe uyandırıcı değilmi!"
" Senin başımıza sardığın beladan kurtulmaya çalışıyoruz! Eğer istemiyorsan seni gelmeye zorlayan yok!"
Bu tartışmanın daha da uzayacağını düşündüğümden ben araya girmiştim. İşe yaramıştı da bana verecek cevap bulamayınca ayak sürüterek de olsa içeriye girmişti.
***
Hepimiz üst katta bulunan geniş bir odada hocanın gelmesini bekliyorduk. Duvarları beyaz boyanmış ve eski eşyalarla dolu bir odaydı. Buradaki her şey antika kategorisine dahil olmalıydı, evin kendisi bile.
Televizyon, lamba ve priz yoktu düşünüyorum da dışarıda elektrik direği de yoktu. Modern dünyaya ait hiç bir şey bulunmuyordu. Resmen soyutlanmış bir bölgeydi. Kapıların üst köşelerinde bulunan gaz lambaları gözüme iliştiğinde aydınlatma sorununu nasıl çözdüklerini anlamıştım.
Böyle bir mekânda nasıl yaşayabiliyorlardı ki.
***