BÖLÜM 36

3.8K 209 76
                                    

Artık her şey konuşulmuş bütün hazırlıklar tamamlanmıştı. Bu gece savaşımız son bulacaktı. Orada ben, Tahsin, Onur, Mustafa hoca ve Hafsa olacaktık ortak kararımız diğerlerinin yanlarında kalacak bir kaç cin ile Mesut hocanın yanında olması yönündeydi.
Korunması gereken kişi sayısı ne kadar artarsa işimiz o kadar çıkmaza girerdi çünkü.
Önden ben ve Onur gidecektik, bizim işimiz Kâbiri üstümüze çekmekti Mustafa hoca üzerimizde taşıyacağımız vefkleri yazarken biz de yatsı ezanını bekliyorduk.

***

Vakit gelmişti vefkleri iyice katlayıp üzerimizdeki ceketlerin cebine koymuştuk. İşler ciddileştiğinde bu vefkler bize büyük avantaj sağlayacaktı. Evden çıkıp ormana yürümeye başladık. " Her şeyin yolunda gideceğine eminmisin, özellikle Tahsin'e düşen kısımda ciddi şüphelerim var!" Ağır adımlarla ilerlemeye devam ederken gözlerimi ona çevirdim. " Neler olabileceğine dair en ufak fikrim yok. Kulağa acemice gelse de diğerlerine güvenmekten başka şansımız yok!" Gözlerini tekrar önüne çevirdiğinde yüzünden boş bir gülümseme geçti.

Tuhaf bir şekilde benden bile rahat görünüyordu. " Tuhaf değilmi." " Normal olan bir şey varmı ki. Hangisinden bahsediyorsun."
" Kader! Her zaman senin yerinde olmayı diledim. Şimdi ise yerinde olmadığım için şükrediyorum." Konuşma garip bir şekilde duygusallaşmaya başlamıştı. " Neden yerimde olmak isteyesin ki?"
" Bir şekilde insanları hep kendine çekiyorsun. Cesursun, kararlısın, cinlerin var." Son kısmı bana bakarak küçük bir kahkaha ile söylemişti. Dışarıdan böyle göründüğümü bilmek garip hissettirmişti. Bu konuşma devam ederse sonu nereye varırdı kim bilir. Duygusal konuşmaları kaldırabilecek havamda değildim. Neyseki hedeflediğimiz alana ulaşmıştık. " Başlayalım artık."

Planımıza göre her şey Kâbir'in lehine görünmeliydi ki öfkesinden faydalanabilelim. Bu yüzden ormanın epey içlerinde bulunan küçük bir açıklığa gelmiştik. Onur yanında getirdiği küçük cam şişenin içinde bulunan yağı gereken sözleri söyleyerek etrafımızda geniş bir çember çizmek için kullanırken bende Davut yıldızını çiziyordum. Çember Kâbir'i bizden uzak tutarken yıldız da onu yanımıza getirmemize olanak sağlayacaktı. Elimdeki altı mumun her birni yıldızın bir köşesine denk gelecek şekilde yerleştirdim.
En ağır yük bizdeydi o şerliyi çizeceğimiz çemberin içine çekip Hafsa'ya saldırması için zaman kazandırmalıydık.

Hafsa'nın haber vermesini bekliyorduk ondan sonra ritüeli gerçekleştirip Kâbiri davet edicektik. Hafsa şu an kabilesi ile yakınlarımızda gizlenip Mustafa hoca ve Tahsin'i bekliyordu. Onlar yerlerini aldığında biz de mumları yakıp başlayacaktık.
" Hafsa savaş gücü açısından Kâbir'e üstün gelebilirmi emin değilim. Sonuçta o kabile ifritleri ile nam salmış!" " Şüphe için zaman yok. Ayrıca onu hafife alma derim."

Onur'u teskin ederken bir yandan kendi şüphelerimi de bastırmaya çalışıyordum. Belli etmemeye çalışsam da çok haklı bir noktaya parmak basmıştı. Kâbir ve arkasındaki güç büyüktü ayrıca vahşiydiler. Merhamet göstermeyeceklerine ve geri durmayacaklarına şüphe yoktu. Umuyorum ki bu savaşın sonunda kaybeden taraf biz olmayız.

***

Kıssa bir bekleyişin ardından Hafsanın sesi zihnimde yankılandı. " Hazırız!" Onur'a küçük bir baş hareketi ile başlamasını işaret ettim. İkimiz de ellerimizdeki çakmakları kullanarak hızlıca mumları yaktık. Mustafa hocanın Kâbir'in ismine özel hazırladığı davet metnini ikimiz de aynı anda okumaya başladık. Daha yeni başlamıştık ki sert bir rüzgar esmeye başladı, geliyorlardı! Mumların ateşi aşırı derecede titremeye ve yükselmeye başladı. Rüzgar bizi bile gerilemeye zorlayacak kadar sert esiyordu ancak yinede mumların ateşi zayıflamıyoru aksine kuvvetleniyordu.

Sanki rüzgar ateşe nefes oluyordu. Gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum kuru rüzgarlar gözlerimi yakıyordu, bir an önce bitmesi için elimizden geldiğince hızlı okumaya çalışıyorduk. Okumaya devam ettikçe dilim uyuşuyor ve boğazımda giderek büyüyen bir yumru varmış gibi hissediyordum. Daveti bitirip en sonunda onun ismini söylediğimizde her şey durdu. Mumların ateşi söndü ve rüzgar kesildi, Nereden geleceğini görmek için pür dikkat etrafımızı kolaçan ederken arkamızdan büyük bir patırtı koptu.

Bu ani ses karşısında ikimizde olduğumuz yere çöküp üzerimize fırlayabilecek her hangi bir şeyden korunmak için kollarımızı kafamıza sardık. Görünürde hiç bir şey yoktu ancak o gürültülü sesler her yanımızı sarmıştı. " Göster yüzünü, bu iş burada bitecek, ya sen beni alacaksın yada ben seni!" Bütün gücümle karanlığa karşı haykırmıştım. Bizimle oynuyor olması beni tarifsiz bir öfkeye sürüklüyordu, sakin kalmaya çalışıyordum ama bu durumda neredeyse imkansızdı.

Ucu bucağı görünmeyen ormanda gür bir kahkaha yankılandı ve hemen ardından yeri göğü inleten gür bir ses duyuldu. " Ey çamur parçası, bana meydan okumak senin haddine mi!" Sonunda yüzünü göstermişti Kapkara yüzündeki öfke neredeyse somuttu. Kan çanağına dönmüş ateş kızılı gözleri ardına kadar açıktı. İşte bu tam istediğimiz şeydi şu ana kadar plana aykırı bir durum yoktu.

Onu kendime çekmek için daha fazla kızdırmam gerekiyordu " Ey ateşten olan, madem benden bu kadar üstün olduğuna inanıyorsun neden hâlâ sapa sağlam karşında duruyorum!"  Kesinlikle işe yarıyordu gözleri mümkünmüş gibi daha da büyüyordu. Onu iyice kızdırmaya devam edecekken Onur'un beni dürtmesi ile gözümü ona çevirdim. Sağ elinin işaret parmağı ile çaprazımızda bulunan çalıları gösteriyordu. İşaret ettiği yöne baktığımda üzerlerinde pelerin benzeri giysileri olan şerlilerin Tahsin'i sürükleyerek getirdiklerini gördüm.

İçimden sağlam bir küfür geçirmiştim. Bu bir çok şeyi değiştirirdi. " Merak etme adem oğlu birazdan sana ne kadar üstün olduğumu net bir şekilde kanıtlayacağım! Siz insanlar kendinizi çok zeki sanıyorsunuz! Bir cinniyi kurnazlıkta yenebileceğinizi düşünmüş olmanız kibirden öteye gidemez!"
İşte bu hiç iyi olmamıştı Tahsinin planda büyük bir rolü vardı. " Bitti! Oyunu kaybettik!" Onur Tamamen kendini kaybetmiş gibi görünüyordu.

Başını elleri arasına almış yere bakarak kendi kendine sürekli bunu fısıldıyordu. Ben ise ne yapabileceğimi düşünüyordum eğer Hafsadan şimdi saldırmasını istersem kazanma şansımız neredeyse yoktu çünkü Kâbir planlarımın aksine tamamen odaklanmış durumdaydı. Eminim ki Hafsa için de bir önlem düşünmüştür.

Aniden omuzlarımın arasında bulunan bölgeye aldığım sağlam bir darbe ile dengemi kaybedip yere düştüm daha kımıldamaya fırsat bulamadan Onur suratıma sağlam bir tekme geçirdi. Sırtıma basıp beni olduğum yere sabitlerken eğilip cebimdeki vefki aldı ve çakmağını kullanarak onu yaktı. " Ne yaptığını sanıyors...!" Daha cümlemi tamamlayamadan karın boşluğum gelen sert bir tekme ile susmak zorunda kaldım.
" Anlaşmanın bana düşen kısmını yaptım, eğer sözünü tutacaksan Ahmet senindir!"


YN: Siz Heyecan istersiniz de ben vermem mi :)) Onur yine yapacağını yaptı sanırım. Bakalım Ahmet bu işten sıyrılabilecekmi. Bu bölüme ilk oyu atıp yorumlarda ithaf istediğini belirten arkadaşımıza bir sonraki bölümü armağan edicem. Oy ve yorumlarınız için şimdiden teşekkürler :))

DAVETWhere stories live. Discover now