8

2K 185 234
                                    

Levi ile yaşayacağımı öğrendiğimden beri ortada garip bir hava vardı...

Karşılıklı oturup tek bir kelime konuşmamıştık.

Aslında soracak çok sorum ve konuşacak çok konum vardı ama levi den yayılan aura "benimle konuşabileceğini kim söyledi!" tarzındaydı ve ürkmüyor değildim..

Odaları ayırmamıza gerek kalmamıştı zaten ev dört odalıydı... Ben zaten bir odaya yerleşmiştim (balkonlu olan oda ah canım balkon!)

Levi ise tam yanımdaki odaya yerleşmişti.

Kat planı o kadar tuhaftı ki, balkon levinin tam camının önüne geliyordu.
Bu da demektir ki balkonda rahat rahat oturamayacaktım...

Buna şimdilik çok fazla takılmamaya gayret edip yatağıma uzandım.

Yarın okulun ilk günüydü ve ben şimdiden yorulmuştum bile..

Öyleki başımı yastığa koyar koymaz uyumuştum.

İlk kez evimden uzakta uyuduğumu fark etmiştim. Gece boyu sürekli irkilip kalkma nedenim bu olmalıydı.

Tedirgin hissediyordum ve sanki biri odamda geziyormuş gibi hissedip hemen uyanıyordum.

Tabiki bu hissiyatlarımı gerçeğe dönüştürecek bir kanıta da rastlamamıştım.

Sabah alarmın sesiyle uyanırken ilk kez küfür etmedim.

Heycanlıydım çünkü, üniversite denen o ortama girecektim belki yeni sevgili yapacaktım ve tabiki arkadaşlar!

Alarmı kapatıp ayaklandım. Esneyerek mutfağa girince neye uğradığımı şaşırdım. Levi mutfak önlüğü giymiş elindeki tabakla, daha önce donatılmış olan sofraya salam koyuyordu.

Bu kahvaltılıkların daha önce buzdolabında olup olmadığını da bilmiyordum...

"Oha- yani günaydın." dedim şaşkınlığımı gizlemeye çalışarak.

Hayallerimde ki kahvaltı vardı karşımda ve nasıl tepki vereceğimi bilemiyordum.

Masaya otururken "Günaydın" diye cevapladı. Masada ki şeylere ağzımın suyu akarak bakarken Levinin bana cevap vermiş olduğunu geç fark ettim.
Cevap vermişti lan. Kaba bir şekilde de konuşmamıştı.

Elimi zeytine daldıracağım sırada elindeki kaşıkla elime vurdu.

"Ah" diyip elimi çektim ve diğer elimle ovaladım. Çatık kaşla baktım.

"Çatalla ye görgüsüz. Yağlı ellerini mutfağıma süremezsin." dedi.

Görgüsüz ve muftağı kelimelerine takılmıştım. Evi benimsemişti ve bana hakaret etmişti. Nedense hakaret etmesini samimi buluyordum.

Acaba benden o kadar çok nefret etmiyor mu-

"Ee ne zaman evden ayrılacaksın?" diye sormasıyla düşüncelerimi yuttum. Bu kesinlikle benden nefret ediyor!

"Taşınmayacağım. Burayı ilk ben kiraladım yani sahibi ben sayılırım." dedim küstahça.

Bunun karşısında hiç bir tepki vermezken kahvaltı etmeye başladım.
En azından şanslıydım ne de olss ben yemek hazırlamak ya da ev temizlemekte pek iyi değildim.

Ev arkadaşımın iyi olması işime gelirdi.

"Bu arada sen de üniversite için geldin değil mi?" diye sordum.

"Seninle aynı üniversitede olduğumu öğrenmek istiyorsun değil mi? " diye sordu ukalaca.

Zekana sıçay- yani küfür yok...

"Belki?" dedim.

"Evet." dedi kısaca.

"Harika. Bugün benim dersim var sende geliyor musun?" diye sordum.

Vaktimin az kaldığını fark etmiştim çünkü ayaklanıp ağzıma salam parçası attım.

"Benimde dersim var ama mümkün oldukça senle görünmek istemiyorum." dedi sertçe.

Bu çocuk fazlasıyla sinirlerimle oynuyordu!

"Bende seninle görünmeye hevesli değilim!" dedim.

Ben ona ne kadar yaklaşmaya çalışsam beni bir o kadar itiyordu. Bu da sinirime dokunuyordu. Sinirimi fazla tuttuğumdan olsa gerek gözlerim yanıyordu.

"Benden bu kadar nefret etmeni gerektirecek ne yaptım ki!" diye isyan ettim.

Sesimin tonu levinin arkasını dönüp bana bakmasına yetmişti. Yüzü hala ifadesiz ve duygusuzdu.

Ama cevap vermedi...

Senden nefret etmiyorum demedi.

Demesini istedim ama demedi...

AsilzeOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz