Heyecanla beklenen bölüm geldi çattı. En başa döndük şu anda. Bölüm dileğinkitaplarına geliyor...
Dilek yerin önden ayrıldı tatliş. Günler önce ayırttığın bölüm senindir :) Aaa söylemeyi atlamış olabilir miyim? Bölüm kime geldiyse bölüme ev sahipliğini de o yapacak. Çayları kahveleri alalım! :)
Herkese iyi okumalar...
"Senin mert bir adam olduğun söyleniyor" dedi.
Yüzü ifadesiz, kaşları çatılıydı. İçinde bulunduğu ortam düşünülünce duruşu şaşırtıcı derecede sakindi. Etrafında, silahlarını kendisine doğrultmuş onca adama rağmen ne bir korku belirtisi vardı yüzünde, ne de duruşu gergindi. Diğerlerinin şaşırdığı ve anlayamadığı bir kendine güvenle karşılarında duruyordu.
"Doğru duymuşsun" dedi Ekrem oturduğu sandalyede arkasına yaslanarak. Yanındaki oğlu tetikte, her an öne atak yapacak gibi sandalyesinin ucunda oturuyordu. Sanki babasından en ufak bir işaret alsa doğrudan üstüne atlayacak gibiydi.
"O zaman can hakkımı istiyorum.. Bana bir can borcun var. Borcuna karşılık Çakal'ı istiyorum" dedi rahat bir ses tonuyla.
"Ne diyosun lan sen?" dedi Küçük Alaz, babasının konuşmasına fırsat vermeden. Öfkeyle ayağa fırlamış, kendisine doğru bir adım atmışken yaşlı adam geri durması için elini kaldırıp, başıylada kalktığı yere oturmasını işaret etti.
"Çakal'ın burda olduğunu nereden çıkardın?" dedi.
"Onu senin aldığını ikimiz de biliyoruz. Boşuna birbirimizi aptal yerine koymayalım" dedi dudağını bükerek. Yüz ifadesinde bir küçümseme, bir sıkılmışlık vardı. Buraya gelirken böyle gereksiz konuşmalar yapacağını düşünmemişti.
"Haddini bil!" dedi Küçük Alaz sert ve yüksek sesle uyarırcasına.
Dağlı donuk gözlerini bir saniyeliğine genç adama çevirdi sonra sanki sinek vızıltısı onu ne kadar rahatsız ederse o da o kadar etmiş gibi oralı olmadan yaşlı adama bakmaya devam etti. Küçük Alaz sinirden gergin, her an öne atılıp avını parçalayacak bir aslan misali yerinde duramıyordu. Ama babasını da ezip geçemeyeceğinden onun en ufak bir işaretini bekliyordu muhtemelen. Ekrem'in bir eli avuç içi açık şekilde masanın üzerinde, diğeri bacak bacak üstüne attığı dizinin üzerinde odadaki herkesin gerginliğinin aksine en az karşısındaki kendisi kadar sakince oturuyordu yerinde.
"Ne işin var senin Çakal'la?"
"Orası benim bileceğim iş. Sen sözünün eri misin, bana onu söyle?"
"Ulan senin o dilini keserim" diye bağırarak diğeri yine yerinden fırladı.
"Yaman!" diye bağırınca babası, olduğu yerde çivi gibi mıhlandı ama gözlerinde öfke pırıltıları ateş saçarken, "Baba izin ver şunun dilini koparayım" dedi dişlerinin arasından tıslayarak.
Dağlı genç adamın adını duyunca geldiğinden beri ilk duygusal tepkiyi verdi. Birden irkildi, ifadesi okunmayan karışık bir yüzle ilk defa genç adama uzun süreli dikkatle baktı. Şimdiye kadar adını hiç merak etmemişti. O kadar alışmıştı ki Küçük Alaz ya da Arıza diye söz etmeye, hiç bir zaman adı ne diye sormamıştı. Şimdi ilk defa duyuyordu bu ismi... Bu kadar tesadüf biraz fazla olmuyor muydu? Yavaş yavaş kaşları çatıldı, kendisiyle aynı öfkeli bakışları genç adamın üzerine zehirli ok misali geri fırlatarak,
"Birinin dili kopacak bugün... de o benim ki değil, Çakal'dan sonra senin ki olacak!" dedi ters ters bakarak.
"La havle! Ya sabır!" diye kükredi Yaman. Başını sinirle sağa sola oynatıyor, bir yandan da yumruklarını sıkıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUKALEMUN - 1 Çakal Avı - Alaz (Kitap oldu)
General FictionHiç bir aşk böylesine tutkun, böylesine adanmış olmadı... Ne seneler silebildi yakıcı hasretini, ne katlanılmaz acılar bastırabildi yokluğunu... Anlaşma basitti oysa... Yalnızca ona ait bir kız için edilen dualar ve karşılığında sunulacak bir can...