Jeongguk bir şeylerin düzgün gitmediğini şu geçen birkaç gün içerisinde fark etmişti. Önce kendini avutmak için arkadaşının başka bir şeyden kaynaklı moralinin bozuk olduğunu, ondan kimseyle konuşmak istemediğini düşünmüştü fakat dün lila saçlının Yerinle gülüp şakalaştığını görünce yine garipliğiyle birilerini kendinden uzaklaştırdığını anlamıştı.
Tabii Taehyung'un bir şekilde sakladığı sırrı öğrenmiş olma ihtimali vardı ki Jeongguk bunu düşününce bile ürperiyordu. Başkalarına söylemesi veya kendisini bir güzel benzetmesi umrunda olmazdı. Zaten Taehyung'u az çok tanıyordu ve kendisine vurmaya kıyamayacağını biliyordu. Fakat Jeongguk'un bu durumu onu rahatsız ederse Jeongguk'tan uzaklaşabilirdi. Jeongguk bunu istemiyordu. Taehyung'u kaybetmek kendisi için son nokta olurdu.
"Bu halin ne senin?" Alnının dürtüklenmesiyle ağzını aralayarak düşüncelerinin ağırlığıyla dolmuş gözlerini, kendisiyle günlerdir konuşmaktan kaçınan arkadaşına dikti. Jeongguk, normalde lila saçlının bu hareketine homurdanırdı ama şu an onu endişeli bir şekilde inceleyen Kim Taehyung beyin fonksiyonlarını durdurmuştu.
"Ben..." Cümlesini yarım bırakarak başını eğerken sabah evden çıkmadan önce annesinin kreme buladığı dudaklarını ağzına gelen acı tadı umursamadan dişledi. Ona hesap vermek zorunda değildi, değil mi? Yüzüne bile bakmayan Taehyung şimdi mi onu düşünmeye başlamıştı. Vicdan azabı. Büyük ihtimalle sadece ona acıyordu.
"Ben iyiyim. Şimdi izninle." Taehyung, çatallı sesiyle konuşan arkadaşının ayağa kalkması ile kaçacağı korkusuyla ince beline kolunu nazikçe doladı. Kendine düşünmek için alan yaratmaya çalışırken Jeongguk'u bitirdiğini görebiliyordu ve Taehyung böylesine bencilce davrandığı için gerçekten berbat hissediyordu. O, Jeongguk'un tavşan dişlerini her saniye görmek isterken şimdi ise omuzlarının çökme sebebiydi.
"Konuşalım, Jeongguk. İhtiyacımızın olduğunu biliyorsun." Bedenini kendinden bir hayli yapılı olan çocuğa iyice yanaştırırken mırıldandı. İtiraf etmek gerekirse şu birkaç gündür Jeongguk önünde oturduğu için kendini şanslı hissediyordu. İstediği zaman gidip sıcak bir kucaklaşmaya çekemeyeceği için-aslında istese arkadaşının sesini çıkartmayacağını biliyordu ama kafasının karışmaması gerekiyordu-sırasında eğilerek ensesinden yayılan o baş döndüren manolya kokusunu ciğerlerinin en dip noktalarına kadar dolduruyordu. Şimdi ise yine naif koku etrafını sardığında tek istediği Jeon Jeongguk'un kollarıydı.
"Benimle konuşmak istediğine emin misin?" Burnunu çekerek konuşan arkadaşının belini daha sıkı sararken kırıklarla bezenmiş ses Taehyung'un içini titretiyordu. Çocuğun içinde yaşadığı çatışmaların üstüne bir de kendi düşüncesizliği yüklenmişti ki Jeongguk'un mor göz altlarından dah fazlasını kaldıramayacağını anlayabiliyordu.
"Önden buyur." Taehyung, arkadaşının söylediklerini duymamazlıktan gelerek belinden hafifçe ittirdi. Jeongguk'un verdiği sesli nefesle arkadaşının hızlı adımlarına yetişmeyi denemeyerek arkasından bir yavru ördek edasıyla onu takip etmeye başladı. Toz kokan stüdyoya girdiklerinde gergince boynunu kütletti. Ona nasıl yaklaşması gerektiğini tam olarak bilmiyordu. Her şeyi bildiğini söylerse büyük ihtimalle Jeongguk hem çok utanırdı hem de korkardı. Taehyung bunu istemiyordu. Onu yeterince boş yere endişelendirip üzmüştü zaten.
"Yanıma gelsene." Kendini yere bıraktıktan sonra hala dudaklarını dişleyerek ayakta diklen arkadaşına samimi bir tebessüm bahşetti. Onu olabildiğince rahatlatması gerekiyordu. Çünkü farklı olduğunuzun öğrenilmesi bir süre sonra tek kabusunuz oluyordu.
En sonunda aralarında hatrı sayılır bir boşluk bırakarak yanına oturan tavşan dişliyle derince bir nefes aldı. Ortamda ki gerginlik elle tutulur cinstendi ve Taehyung biraz daha beklerse arkadaşının arkasına bile bakmadan kaçacağından korkuyordu.
YOU ARE READING
adorable things' taekook
FanfictionKim Taehyung ve Jeon Jeongguk tapılası yaratıklardı.