15

2.2K 147 50
                                    

Dün söylediğim 'Gözlerin çok güzel' dememin ardından utanmıştım ve Ferhat'da bana göz kırparak gülmüştü.

Oturduğum banka birisinin oturduğunu gördüğümde kafamı sağa çevirerek oturan kişiye baktım... Selcan.

"Yaptığının doğru mu olduğunu sanıyorsun?" Diye sorduğunda kaşlarımı çatarak ona baktım. "Anlamadım? Ne yapıyormuşum?" Diye sordum.

"Sahibi olan bir adamın peşinden ayrılmıyorsun." Dediğinde iyice kaşlarımı çattım ve ona baktım. "Ne saçmalıyorsun sen?! Kimmiş o?" Diye sorduğumda alay edercesine bir mırıltı döküldü dudaklarından.

"Ferhat. Benim Ferhat'ım." Dediğinde afalladım. "Benim öyle bir şey yaptığım yok. Duydun mu? Madem senin Ferhat'ın o zaman sahiplen. Ayrıca bana burada bunları şuan söyleyeceğine makyajla kapadığın gerçek yüzünü çıkartarak gel, Selcan! Anladın mı?... Zaten geldiğimden beri her şeyi söylüyor ve saçma sapan şeyler ima ediyorsun. Emin ol benim de bir sabrımın sınırı var." Diyerek ayağa kalktım ve sinirle arkamı döndüm.

"Ferhat ile söz keseceğimiz zaman seni de çağırırım ve yüzüklerimizi sen takarsın!" Diye seslendiğinde dolan gözlerim ile hızla kendimi kasabanın ağaçlık alanına attım.

Sözleri doğru muydu onu bile bilmiyordum! Resmen bana şeymişim gibi muamele görüyordu!

***

Ferhat...

Burakla sohbet ettikten sonra ilerleyeceğim sırada yan yana bankta oturan Sıla ve Selcan'a bakarken Sıla sinirle bir şeyler söyleyip ilerlemişti ve Selcan'da söz keseceğinden ve benden bahsetmişti. Bu kız ne yapıyordu?!

Dişlerimi ve yumruklarımı sıkarak ona doğru ilerledim. Yüzündeki şeytani gülümsemesi ile ayağa kalktı ve bana gülümsedi.

"Hoşgeldin Ferhat..." Dediğinde daha da çok sinirlendim ve dişlerimin arasından, "Üsteğmen." Diye ekledim.
"Anlamadım?" Diye sorduğunda sinirle derin bir nefes aldım.

"Bu ne samimiyet Selcan? Bana nasıl sadece ismim ile hitap edebiliyorsun? Laflarına dikkat et."

"Ne varmış benim laflarımda?" Diye sorduğunda kaşlarını çattı.

"Ne saçmaladın Sıla'ya?" Dediğimde gözlerini devirdi. "Sana ne o kızdan?!" Diye sinirle sorduğunda kaşlarımı çattım. "Ben sana demedim mi benden ve çevremdekilerden uzak dur diye? Kendi kendine yalan yanlış şeyler söyleyip Sıla'nın canını sıktın ve kalbini kırdın. Ne hakkın vardı buna? Neden hep aynı şeyi yaparak onu benden uzaklaştırıyorsun?!" Diye sorduğumda afalladı.

"Sen bu kızı çok benimsemişsin Ferhat."

"Senin bana yaptığın gibi..." Diye sinirle soludum.

"Ben seni sevdiğimden yaptım! Sen... Peki ya sen neden yapıyorsun?! Onu mu seviyorsun?!" Evet, seviyordum.

"Sana ne bundan?! Bizden uzak dur tamam mı? Bir daha senin o kıza hakaret ettiğini veya saçma sapan şeyler söylediğini görür veya duyarsam senin ipin çekilmiş olur. Mahvederim seni." Deyip yanından ayrıldım.

Şimdi Sıla'mı bulmam lazımdı...

***
Her yere bakarken tek başına duran Nur Sena'yı görerek ona ilerledim. Önünde diz çöküp ellerimi küçücük omuzuna yerleştirirken bana gülümsedi. "Nasılsın Nur Sena?" Diye sordum.

"İyiyim Feyhat." Dediğinde gülümsedim. "Sıla nerede biliyor musun?" Diye sorduğumda kaşlarını çattı. "Şılayı ne yapıcakşın?" Diye sorduğunda başımı hafifçe yere eğdim.

"Ben... Benim yüzümden üzüldüde. Gidip ondan özür dilemek istiyorum." Dediğimde kafasını olumlu anlamda salladı. "Ağlayayak şu tayafa doğyu gitti." Deyip küçük eli ile ağaçlıkları işaret etti. "Saol fıstık. " Deyip yanağından makas aldım ve ayağa kalkıp oraya doğru ilerledim.

***

Bir ağacın gövdesine yaslanmış akan suya bakarken ne kadar güzel olduğunu tekrar farkettim. Dün aramız çok çok iyiydi ve bana gözlerimin güzel olduğunu söylemişti.

"Keşke gelirken bana da teklif etseydin." Deyip ona doğru ilerledim. Yerinde irkilirken şaşkınca bana baktı ve ilerlemek için bir adım atıyordu ki bileğinden tuttum.

"Dur... Lütfen." Dediğimde bana dönmedi.

"Yalnız kalmak istiyorum Üsteğmenim. " Dediğinde ses tonundaki soğukluk canımı acıtmıştı. "Gitme... Bu kadar soğuk olma bana." Dediğimde yutkundu ve bana doğru döndü.

Gözlerime bakmayıp ayağının ucu ile yerdeki taşlarla oynarken elini tuttum. "Gözlerime bak... Güzel olduğunu söylediğin gözlerime bak... Bak ki bende bu güzel gözler ile karşımdaki güzeli göreyim..." Dediğimde kafasını kaldırıp kızarmış yanakları ile bana baktı. Kızarmış yanaklarına kızarmış gözleri de eklenmişti...

Şuan çok güzel ve masum gözükse de bu görüntü içimi burkmuştu. Çünkü sevdiceğimi böyle görmek, benim yüzümden üzülmesi çok kötüydü...

"Özür dilerim."

"Neden? Sen neden özür diliyorsun?" Diye sordu. "Çünkü benim yüzümden bu haldesin." Dediğimde bakışlarını kaçırıp, "Hayır." Dedi.

"Ben eğer Selcan'a daha iyi bir şekilde onu sevmediğimi söyleseydim bunlar olmazdı. Kendi kendine yalan yanlış şeyler söyleyemezdi."

Omuz silkti küçük çocuklar gibi. "Ben ona üzülmedim... Sanırım... Haklı." Dediğinde sesi titremişti. "Hayır, haklı değil." Dediğimde dolu dolu gözleri ile bana kısa bir bakış attı.

"Hadi ama! Onu umursuyor musun?" Dedikten sonra yanağından akan göz yaşını sildim. Kafasını kaldırıp bana baktığında kızarmış yanakları hoşuma gitmişti.

"Sen öyle düşünmüyor musun?" Dediğinde kafamı iki yana salladım. "Öyle düşünmüyorum. Sen çok iyisin, güzelsin... Sen harikasın ya..." Dediklerime tebessüm ederken o utanarak yüzünü gizliyordu.

Sıla'dan...

Göz yaşlarımı silip ellerim ile yüzümü ferahlandırdım. "Hadi soğuk, gidelim." Elimi tutup beni ilerlettiğinde sıcacık elini bende sıkı sıkı tuttum onun gibi.

"Benim burada olduğumu kimden öğrendin?" Bakışları birkaç saniyeliğine yüzümde dolansada sonra önüne döndü. "Nur Sena seni görmüşde ona sordum." Arkamızdan hızla bir şey geçince Ferhat'ın koluna yapıştım korku ile.

Ferhat korkumu anlayınca kolunu omzuma sardı ve, "Şşt. Korkma sakin ol." Diye mırıldandığında kafamı kaldırıp yüzüne baktım. "N-ne geçti... Arkamızdan?" Diye sorduğumda kaşlarını çattı.

"Bilmiyorum... Sen burada beni bekle ben bakıp geleceğim." Dediğinde hızla kafamı iki yana salladım. "Olmaz. Gitme." Dediğimde eli ile yanağımı okşayarak tebessüm etti. "Bakıp geleceğim sadece." Dediğinde dolu gözlerim ile kafamı iki yanıma olumsuz anlamda salladım.

"Beni bırakma..."

KURŞUN (Tamamlandı!)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang