1. Bölüm

583 157 457
                                    

*Medya: White Hinterland- Icarius

Her yıl bu vakitlerde yüzüme düşen masum soğuk taneler beni gerer, akıl almaz bir hayranlıkla beraber ürkütürdü. Hepsi aynı görünüyorlardı, beyazlardı ve yeryüzünde aynı noktada birleşiyor, güzel görüntüler haline geliyorlardı. Bir nebze sıcağa dayanamıyordu ruhları, eriyordu git gide. Aynılardı; ama sadece uzaktan. Hepsi özünde farklıydı aslında, bambaşka hikayeleri vardı, okunmaya değer fakat hiç okumaya vakit ayrılmamış hikayeler. Biraz insanları andırıyordu bu taneler. Sadece insanlar beraber olup güzel görüntüler sergileyemiyordu, herkes yalnızlığı seçmişti. Herkes, herkesleşmişti. Ben de bu bağlamda herkestim, her şeydim. Yalnızlığım ve ben. Biz çok büyük ve güzel şeyler başardık beraber diyemeyeceğim. Şu yorgun zaman silsilesinde unutulup gitmiş bir parça insandım işte.

Fotoğrafçılığın kollarına kendimi bırakalı uzunca bir zaman oluyordu. Çocukluğumda sadece gözlemlemekle yetindiğim, her ayrıntılarının mükemmel olduğunu düşündüğüm canlı cansız birçok varlığın fotoğrafını çekmek bana eşsiz bir tat veriyordu. Hafızam iyi olmamıştı hiçbir zaman. Bunun tek iyi tarafı okuduğum kitapların içeriğini birkaç yıl sonra hatırlamayıp tekrar okuduğumda aynı hazzı hissetmekti. Gördüğüm güzellikleri hep hatırlamak adına başladım onları fotoğraflamaya, çünkü unutmamalıydım hala bu dünyada güzel şeyler de olabildiğini. O kadar azdı ki güzellikler, o anlar, o anılar hep kalmalıydı bir yerlerde, eskimelerine izin veremezdim. Fakat ne çare ki hafızam hep kötü kaldı süregelen yıllar boyunca ve ben unuttum o güzellikleri. Eski albümlerimde bir köşeye sıkıştı kaldılar, toz oldu her yerleri, güzellikleri görünmez oldu, yaşlandılar.

Eskiden tutkuyla yaptığım fotoğrafçılığı şimdilerde para kazanmak amaçlı yapıyordum. İnsanlar ne durumda olurlarsa olsun, yorgun, kızgın, üzgün .. Gülümsemek zorunda kalıyorlardı ben kamerayı yüzlerine doğrultunca. Gülümsemek zorunluluktu bu devirde, zordu. Yapmacık gülüşler beliriyordu sadece yüzlerinde, dükkândan çıkıp hayatın zorlu koşuşturmasına kendilerini aceleyle atmak ister gibi bir halleri vardı. İnsanları şekilden şekle sokmak beni rahatsız etse de yapabildiğim tek iş buydu, iyi yapabildiğim sanırım. Bir yerden gelir gelmesi lazımdı yaşamam için, yemek ve su lazımdı. Öyle böyle yaşıyorduk işte sonuçta hala, bu konu da şansız ya da şanslı olduğumuz tartışılan konular arasındaydı. Benim fikrim mi? Bir fikrim vardı elbet; fakat önemli olan benim, benim gibilerin fikirleri değildi, tanınan insanların fikirleriydi.
İnsanların hayatlarını kendi seçimleri doğrultusunda yaşadığı söylenir. Doğruluk payı da yok değil fakat atlanan şey her insana sunulan farklı seçeneklerin olması. Kendi seçtiğimiz hayat değildir aslında yaşadığımız, sunulan olanaklar arasında hangisi daha çok aklımıza yattıysa odur. Bazı insanların sayısız seçeneği olurken, bazılarının bir tek seçeneği olabilir. Ben şanslı insanlardan mıydım bilmiyordum. Önümde milyonlarca farklı yere gitme seçeneği vardı fakat tek seçeneğim gitmekti.

Olan olmuştu, hayat sunacağı kadarını sunmuştu önüme ve sayısız olanaklar arasında şu an buradaydım işte. Her karşılaştığımızda birbirimiz hakkında çok fikrimiz olmasa da selam vermek zorunda kaldığımız komşularımı saymazsam tek başıma yaşıyordum. Mahallemiz ne kadar kalabalık görünse de sessiz sakinceydi, sükûnet hep iyi gelmiştir bana. İnsanlar ölgün yüzleriyle sokaktan geçerlerdi bazen, öylece yürürlerdi kendini rüzgara teslim etmiş gazeller gibi, amaçsızca. Bir ışık yoktu gözlerinde, bir hedef, bir tutku. Varsa yoksa nefes almaktı dertleri, daha da fazla nefes almak, herkesten fazla nefes almak.

Kışın doruklarında uzanıyorduk fakat hava tüm yumuşaklığını sermişti yeryüzüne. Hafif bir soğukluk vardı sadece, biraz da gözlerim acıyordu bembeyaz ışıltılar arasında. Buz gibi keskin sessizliği bozan tek şey botlarımın yere değme sesiydi.

YALNIZLIĞIMI ARARKEN Where stories live. Discover now