3. Bölüm

258 93 303
                                    

   *Medya: Sarah Jaffe- Clementine

Dakikalar günün sonuna ulaşıyordu neredeyse ki bunalan kafamın dinlendirilmeye ihtiyacı vardı. Gelenleri memnun etmek ve bir sürü birbirine benzer insan yüzleri yormuştu kafamı. Sigara içmeliydim. Kuruldum stüdyonun önündeki merdivenlere, bir filmmişçesine seyrediyordum manzarayı. Havaya hakim olan yağmurda dinlenmemek imkansızdı.. Gökyüzünün bu rengi çok tanıdıktı. Sanki içim dışım bu renkti benim. Diğer tüm renklerden uzak, yalın. Yağmur yollara şiddetle çarpıp olağanüstü görüntüler oluşturdukça onlara özendim. Bir yol, bir kaldırım kadar bile cesur değildim, sadece izlemekle yetinen zavallı bir korkaktım. Elimi uzattım hafiften, bana dokunmasına izin verdim yağmurun. Ruhumu tüm bu kötülüklerden arındıran saflığa ihanet edercesine elimi cebime götürdüm. Acizliğimin vücuduma verdiği ısı yorgunluğumla harmanlanırken çıkardım bir tek sigarayı paketten. Ellerim alışılagelmiş bir heyecanla titriyor gibiydi. Her zaman içiyordum aslında ama her seferinde ilkmişçesine haz veriyordu. Yaktım çakmağı, beni yavaş yavaş öldüren tütün yığınına doğru götürdüm. Sigaradan bir nefes çekmemle beraber oracıkta varlığımla yokluğum birbirine karışıyordu. Tüm sızılarım önce tamamen kayboluyor sonra bir hücumla, yeniden ve daha çok canımı acıtıyordu. Ortada kapanan gözlerim ve çürüyen ciğerlerimin sessizliği kalmıştı.

   İçimdeki ezik tebessüm aklıma sabahki afişin gelmesiyle kaybolmuştu. Hızlıca saate baktım, yetişebilirdim aslında ama buradan kalkıp gitmek zor geliyordu, bir yandan da gösterilecek oyunu merak ediyordum. Bir değişiklik yapmak iyi gelebilirdi, sonumu göremiyordum, kafa dağıtmak en iyisiydi ya da bir içki içmeliydim sadece. İkisini tarttım ve içkide karar kıldım. Yorulmuştum burada duramazdım.

   Cebimde buruşup kalmış olan afişi aldım elime, uzun uzun baktım. Yıllar önce etkileyici oyunlar çıkardı, tabi bazıları vasat oluyordu kabul ediyordum. Şimdi ne durumdaydı bu işler bilmiyordum, hayal kırıklığı yaşamak istemiyordum. Bu yüzden gitmemek en iyisiydi. Afişi elimde iyice buruşturarak yere attım. Artık çalışacak enerjim de kalmamıştı eve gidip kendimi uyuşturmakla geçirecektim vaktimi. İçeri girip ortada duran kamerayı kapattım. Anahtarı yığınla toz kaplamış olan masamdan alıp çıktım, bir yandan eve yürümek çok zor gözüküyordu gözüme, bir yandan da ne içsem diye düşünmek sabırsızlandırıyordu, bir an önce evde olmalıydım. Stüdyoda da vardı içecek bir şeyler ama kafayı bulduğumda yatağımda olup pencereyi sonuna kadar açıp soğuk havanın tüm bedenime hücum etmesine izin vermeliydim. Bu his hoşuma gidiyordu.

   Kapıyı kilitleyip eve doğru yol almaya başladım, birkaç metre ilerlemişken arkamdan gelen sesle irkildim.

   "Hey, bir şey düşürmüşsün."

   Bu mesafeden yüzünü seçebiliyordum, her zaman köşede durup el sallayan adamdı bu. Ona doğru ilerledim, elinde buruşuk bir kağıt vardı. Ne olduğunu anlamam zor olmadı.

   "Onu düşürmedim, atmıştım. Teşekkürler yine de."

   Tam gitme pozisyonu aldığımda yeniden söze başladı, bir an önce evde olmalıydım, çıldırmak üzereydim.

   "Ama bu bir tiyatro afişi, sen tiyatro seversin neden attın ki? Seninle beraber giderdik eskiden güzel günlerdi, çok severdin oyunları, büyüsüne kapılıp giderdin, ben pek anlamazdım tabi. "

   Son cümleyi yere bakıp kafasını sallayarak söylemişti. Bazen sallanıyor, alışılagelmedik bakışlar atıyordu etrafa, yüzüme çok nadir bakıyordu konuşurken bile. Annesini kaybetmiş bir çocuk edasıyla aranıyordu gözleri. Hep çocuk kalmış, hiç eksiklikler dolu dünyasını dolduramamış gibiydi. Savunmasızdı. Bir tarafım acıyordu ona, bir tarafım da kızıyordu beni alıkoyduğu için, eve gitmeliydim artık.

YALNIZLIĞIMI ARARKEN Donde viven las historias. Descúbrelo ahora