5. Bölüm

135 62 174
                                    

*Medya: Lana Del Rey- Video Games

   Karşımda bana bakışlarını dikmiş gözleri inceliyordum. Bazı insanların göz yapısı benzerdi; ama hepsinin bakışları farklı tondaydı, yaşadığı hayatın getirdiklerine bürünüyordu bakışları. Neler yaşadığını, beklentilerinin neler olduğunu, ruh halini görebiliyordunuz bakışlarda. Hemen önümdeki bir çift gözde bir ipucu bulmaya çalışıyordum. Belki biraz yorgundu, gözlerinin altına yerli yersiz karaltılar hâkimdi. Sabırsızlanıyordu beni bekleyen bu gözler; anlamak için büyük çaba sarf ederek inceleyen ama anlayamayan gözler.

"Kerem, soruma cevap verecek misin?"

"Pardon ne sormuştunuz?"

"Bugün nasılsın?"

Bu soruyu ondan başkasının sormadığını düşündüm.

"Her zaman olduğu gibi."

Ekrandan bana kayan gözleriyle ilgili olmaya çalışıyordu.

"Biraz açıklar mısın?"

"Vazgeçtim. Çabalamaktan vazgeçtim, hiçbir şey işe yaramıyor. Umutsuzum, yaşamak için bir neden göremiyorum."

Bir Sezen Aksu şarkısında dediği gibi vazgeçmiştim; ama vazgeçtiğim kendimdi. Bütün bu hayat koşturmacasıydı. Kafamdaki sesleri dinlemekten insanları duyamıyordum artık, göremiyordum her yer fluydu. Sona geldiğimi hissediyordum .

"İlaçlarının dozunu arttırmamız gerek."

Beklediğim cevap gelmişti. Hep arttırılıyordu, hiç etki etmiyordu, sadece beynimi uyuşturuyorlardı.

"İlaçlardan da umudumu kestim."

"Kullanmak gerek, kesinlikle bırakmamalısın, zamanla iyileşeceksin tamam mı güven bana."

Bomboş yere bakan gözlerimi doktora kaldırdım, beni gerçekten dinliyor ya da anlıyor muydu bu adam? Kendine sorsan bir sürü kırıntı vardı hayatında, neden benim için umutluydu sanki kendi bile bu haldeyken. Kimseye dinletemezdim kendimi.

"Tamam."

Kupkuru, nefessiz bir sözcük bırakmıştım ortaya, tüm harfler havaya karışıp yok oluyordu. Artık ilaç kullanmayacağımı ben de o da biliyorduk. Bu son görüşmemizdi, ilaçları yazdı ekrana, reçeteyi uzatıp iyi günler diledi. Kafamı sallamakla yetinerek çıktım dışarı. Nefes alamıyor gibi hissediyordum, hızlı adımlarla kendimi bahçeye attım.

İnsanlardan uzak bir yer aradı gözlerim, çimlerin üzerine çöktüm, gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Geçmiyordu, içimde kavrulan bu acıyı süpürüp gitmiyordu ilaçlar. Reçeteyi yırttım, bitmişti, bir umut yoktu. Nedenini bilmediğiniz bir şeyi nasıl geçirirdiniz ki? Savaşamıyordum, hem ne gereği vardı savaşmanın. Savaşlar üzerine kurulu bu hayat bana göre değildi. Gözyaşlarıma hakim olamadığımı hissettim.

Yıllardır Anksiyete lanetiyle uğraşmaktan yorulmuştum ve bununla beraber gelen depresif bozukluklarla. Geçmiyordu, sürekli duyduğum bu kaygı haline bir çözüm yoktu, ben değişsem bile insanlar hep aynı kalacaktı, bu düzen aynı kalacaktı ve sorun onlardı. Değişmem hiçbir şeyin çaresi değildi. İlaç kullanmaktan yorulmuştu bünyem.

Milyonlarca insan dolaşıyordu beynimde, gözlerimi kapattığımda belli belirsiz yüzler görüyordum. Sorun yaptığım iş değildi, sorun kendimdeydi. İçimde belli belirsiz bir üzüntü yığını... Hiçbir müziğin geçiremeyeceği boyutta bir üzüntü.. Hiçbir kalbin dokunamayacağı bir üzüntü.. Kendime, insanlara ve dahasına beslenmiş, yıllanmış bir üzüntü. Öyle büyük ve bir o kadar da öyle değersizdi ki .. Kafam bulanıyordu artık. Bu zindandan nasıl kurtulacağımı bilmiyordum. Kurtulsam ne olacaktı hem, tüm insanlığın kendi zindanları vardı, özgür sanırdı hepsi kendini. Birbirine benzeyen hapishaneleri vardı.

Kırık dökük bir zamana, tüm parçalarımızın ruhumuza kattığı eziklikle, öylece bırakılıvermiş zavallı, sefil insancıklardık hepimiz. Güneş yoktu, umuda dair kimsenin yüzünde hiçbir çizgi dahi yoktu. Herkes kupkuru bakıyordu etrafa. Gitgide zavallılaşıyorduk, dibe batıyorduk. Kimse görmüyor muydu bunu?

Umut denen şey neydi, neredeydi? Kendimi suçlamanın verdiği bu azap dinmeyecekti, her gün daha da artan acım gibi. Titreyen ellerimin cüzdanımda duran fotoğrafı çıkarmasına izin verdim. Kahverengi dalgalı saçları inmişti boynuna. Kulaklarımda çığlık çığlığa sesi yankılanıyordu.

'Yardım et.'

Her yerde sardunyalar vardı, odasının her köşesinde. Çiçekleri severdi, kendi de bir çiçek gibiydi zaten, çok güzel kokardı. Çiçeklerin dilinden anlar, onlarla konuşurdu. Onun için bir çiçekleri vardı bir de umut dolu hayalleri. Belki bir de ben.

Ona yardım eli uzatmamışken, kendime nasıl yardım edecektim? Korkağın tekiydim, tüm insanlar gibi korkaktım. Diğerleri gibi cesur görünmeye de çalışmıyordum, ruhsuz, ezik herifin tekiydim. Nasıl kıymıştım sana. Fotoğraf bulanık görünmeye başlamıştı, gözlerimdeki ıslaklık yüreğimdeki ateşi dindiremeyecek kadar geç kalmıştı. Tümüyle rezil, kepazeydim.

Buna bir son verecektim. Acılarım sessizliğe karışıp gidecekti şimdi, varlığım ve zihnimdeki çöplük bomboş olacaktı. Kalp atışlarımın hızlandığını hissediyordum, duyabiliyordum vücudumda olup bitenleri, nefes alış verişim, kanımın damarlarımdan akışı, her şey kulağımdaydı. Hepsi dursun istedim.

Her şeyin bir sonu vardı benimki de gelmişti. Elimdeki fotoğrafı cebime koyup ayağa kalktım, şimdi eve gidecek, bu karmaşaya dur diyecektim.

&

Hayatın neler getireceğini bilmiyorduk, geçmişimiz bir gölge gibi bizi takip ediyordu, hiç gitmiyordu. Ölüm uzak, bir o kadar da yakındı. Ne zaman öleceğimizi düşünmeden hayatımıza devam ederdik. Her an gelebilirdi ölüm, bazen bu elimizde olmadan gerçekleşirdi, bazen de kendi isteğinizle son verirdiniz hayatınıza, her iki durumda da olan geride kalmış bizi sevenlere olurdu. Benim için bu geçerli değildi, vicdan azabı duymayacaktım, arkamdan yas tutacak birileri yoktu. Şimdi tek yapmak istediğim buydu, kendi ölümüm ellerimde hazırlanmış beni bekliyordu. Bir gün, bir yerde ölecektim mutlaka, bunu bile bile neden beklemeliydim ölümü? Hiçbir amacım kalmamıştı artık, beklemeye lüzum yoktu.

Açtım suyu, küvetin dolmasını beklerken son sigaramı yaktım. Ben çiçekleri sevmezdim, öyle hayal kurmaya da çok meraklı değildim. Sadece etrafımı gözlemler hiçbir şey yapmadan, bir tepki göstermeden yaşar giderdim. Bunu babamdan öğrenmiştim sanırım. Gerçekleri bildiğin halde görmezden gelip hayatına devam etmeyi...

Bu içişim diğerlerinden daha yavaştı sanki, iyice nefes alarak tüm dumanın ciğerlerimde dolaşmasına izin veriyordum. Bembeyaz duman nasıl dalgalı şekiller alarak gittiğine bakarken başım dönüyordu, zihnimdeki sesler durmuyordu. Nereden geldiğini bilmediğim, beni kölesi haline getirmiş ses kalabalığı.

Küvet dolmuştu. Elimdeki bitik sigarayı kül tablasına bıraktım. Sessizlik almıştı her yeri. Hazırdım. Vücudumun suya tümüyle temas etmesine izin verdim.

YALNIZLIĞIMI ARARKEN Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ