2. Bölüm

359 120 314
                                    


*Medya: Midlake- Core Of Nature

Zihnim kadar dağınık olan bu odada ne aradığımı bilmiyordum. Eski ve tahta olduğunu seçebildiğim, rahatsızlık veren bir sandalyedeydim. Hemen yanımda duran masanın üzerinde yığınla kağıt seriliydi ve onlara eşlik eden birkaç kalem. Bir şeyler bulmak umuduyla, saatlerdir, belki günlerdir burada oturduğumu hissettiren vücudumun ağır soluksuzluğuyla ayağa kalktım. Düşünmek için fazla vaktim olduğunu sanmıyordum, harekete geçmeliydim. İlk olarak yakınımda olduğu için masanın üzerindekilere baktım. Kağıtlardaki yazılar.. Onlar benim yazımdı. Gizleyemediğim bir heyecan o an için somutlaşmış, bir volkan gibi boğazımdan aşağı akıyordu. Yutkunmalarım nafileydi. Daha önce gelmiş miydim buraya? Etrafı biraz ürkek, fazla dikkatlice incelemeye başladım. Kitaplık bulunmadığı halde yerde ve eşyaların üzerinde sayısız kitaba misafirlik ediyordu bu oda. Gelişigüzel yerleştirilmiş koltuklar, fazlasıyla tozlu görünen televizyon, radyo, yerlerde minyatür heykeller..

Bunca eski eşya arasında misketler ve oyuncak bir ayı çekti dikkatimi. Çocuklarda yaşıyordu belki burada. Çocukluğumda mı gelmiştim yoksa, oturmuş muydum bu sandalyede? Aklım fazlasıyla karışmış halde öylece oturdum . Yılların süresiz iniş çıkışlarının verdiği yorgunluğu ziyadesiyle barındıran bu yaşlı oda hiç tanıdık gelmiyordu.

Pencerenin hafif aralığından içeri rüzgâr girmeye başladı. Kâğıtlar, ufak eşyalar odaya saçıldı ve ben ne yapacağımı bilemez halde donakaldım, pencere sonuna kadar açıldı. Rüzgâr gittikçe şiddetlenirken saçlarımın öylece durduğunu fark ettim. Hiçbir hareketlilik yoktu. Bu garip olayı sorgularken eşyalar yerle bir oluyordu. Ayağa kalkıp bir şeyler yapmak istiyordum ama yerimden kalkamadığımı fark ettim. Çocuk sesleri geliyordu bir yerlerden. Bir filmin içindeydim sanki. Korkmadım sadece tanıdık gelmeye başlıyordu oda. Fazlasıyla sevdiğim ve tanıdığım bir koku alıyordum ..

Yüzüme düşen yağmur damlalarıyla uyandım. Uyuyakaldığım bankın sırılsıklam oluşuna öylece bakıp gördüğüm rüyayı düşünüyordum. Öylesine tanıdıktı ki aslında orası. Nereden hatırladığımı bilmiyordum ama öyle bir yerin var olduğuna emindim sanki. Belki de öylesine bir rüyaydı işte her zaman gördüklerimizden, belirsiz, anlamsız. Her şeyden bir anlam çıkarmak huyum değildir aslında. Gittikçe paranoyaklaştırıyordu belki de beni hayat. Kafam öylesine dolu ve karmaşıktı ki.. Bir boşluğun zirvesinde oradan oraya sürüklenirken sadece düşüncelerim vardı ve bir de ben.

Önümde büyülü bir tabloya konu olurcasına bir ağaç duruyordu. Hep ressam olmak istediğimi düşündüm. Karşımda duran ağacın her bir anını resmetmek istiyordum. Rüzgâra karşı bir yandan cesur ve gururlu bir kadın gibi dik duruşunu, bir yandansa narin ufak bir kız çocuğu gibi yapraklarını savuruşunu seyretmek.. Bazı yapraklardan düşen damlaların gözyaşını andırması ve bunu bütün ruhumla hissetmek.. Kafamda canlandırabiliyorum, hayal ederken delice güzel olan bu tablo benim birkaç kalemimle mahvolabilirdi. Bu kusursuz kare nasıl çizilirdi? Yetmezdi kalemim, karalardım kâğıdı, umutsuzluğa düşerdim. Ezilirdim bu görüntü karşısında. Hayallerim muhakkak olacaktı; lakin bu yetenekli olduğum anlamına gelmiyordu.

Yeni uyandığım için sersemleşmiş olmalıydım. Islak saçlarımın ve giysilerimin vücuduma ziyadesiyle temas etmesiyle içim ürpermeye başladı ve bununla beraber gelen titreme. Hava insanlara kızgın gibiydi, gürültülü şimşekler savuruyordu. Birilerinden intikam almak istercesine şiddetle akıtıyordu yağmurlarını yeryüzüne. Fazlasıyla soğuk ve ürpertici olan bu yerde öylece kalıp gözümü kapatıp rüyama dönmek istiyordum. Kimseler başaramazdı ama bunu. Herkes geri dönmek ister ama kimse geçmişi yakalayamazdı, gözlerinin önünden hızla kayıp giden bir tren misali geçmişi.

YALNIZLIĞIMI ARARKEN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin