Bölüm 3

790 72 2
                                    

   Ashley’in sarayın ihtişamı karşısında dili tutulmuştu. Yanında karınca kadar kaldığı büyük kapıdan girer girmez büyük bir koridor onu karşılamıştı. Duvarda labor resimleri ve onlara tapınan, önünde eğilen insanlar vardı. Hızlıca duvarlara göz gezdirirken bu insanların laborları bir ilah gibi gördüğünü düşündü. O anda ilerideki büyük merdivenden topuklu ayakkabı sesi gelmeye başladı. Ses yaklaştıkça bu kişinin kim olduğunu daha da merak ediyordu. Kadının sühuleti belirdiğinde Ashley onun Koruyucu Eğitim Merkezinin baş bilgesi Edmonda Steward olduğunu anladı. Saçlarını her zamanki gibi tepeden topuz yapmıştı. Topuzu o kadar muntazamdı ki tek bir saç teli bile dışarı çıkmamıştı. Yaklaşırken konuşmaya başladı.

“Ashley Morris, Koruyucular Kurulu üyeleri seni yukarda bekliyor.”
Yanlarına gelince durdu ve Herman’a baktı. “ Buradan sonra Ashley’e ben eşlik ederim.”

Herman saygıyla kafasını salladıktan sonra arkasını dönerek girdikleri büyük kapıdan çıktı. Ortalığa sessizlik hakim olmuştu.
Baş bilge, “Beni takip et.” Diyerek merdivene doğru yürümeye başladı. Yüz kadar basamak çıktıktan sonra önlerinde bir asansör belirdi. Ashley bu sarayda asansörün olmasına şaşırarak, “ Asansör mü?” deyiverdi.

Edmonda gözlerini devirdi. “Ne bekliyordun. Bu koca sarayı merdivenle çıkamayız. Herman’a sana bilgi verilmesi söylenmişti. Atlantis halkının teknolojileri ileri düzeydeydi ve bu yüzden saraylarına asansör yapmayı akıl edebilmişler."

  Ashley asansörden indiğinde onu büyük bir kapı karşıladı. Kapının üstündeki oymalı desenler gerçekten muhteşemdi. Kapı kalın bir tahtadan yapılmıştı ve üzerine oyulan desenlerin yetenekli bir sanatçıdan çıktığı belliydi.

Kapının önüne geldiklerinde kapı yavaşça kayarak ortan ikiye açıldı. Kapıyı açan biri yoktu. Muhtemelen sihirliydi. Ashley içeri hızlıca göz gezdirdi. U şeklindeki masanın etrafında yüz kadar kadın ve erkek oturuyordu. Hepsi klasik giyimliydi. Masanın sağ en başında oturan Koruyucular Kurulu Başkanı Malcolm Williams gülümseyen gözlerle Ashley’e bakıyordu. Derin bir nefes alarak kapıdan adımını attı. U şeklindeki masanın karşısında üç tane sandalye duruyordu. Ashley bu sandalyelerin ikisinin dolu olduğunu gördü. Bunlar Nick ve Jennaydı. Masaya önleri, kapıya arkaları dönük otuyorlardı. Yanlarındaki boş sandalyenin kendisine ayrıldığını anlayarak oraya ilerledi. Sandalyenin önüne geçti. Hızlıca Nick ve Jennayla göz teması kurduktan sonra Malcolm’a baktı. Malcolm gözleriyle otur işareti yapınca sandalyeye oturdu. Edmonda ise Ashley’in yanında ayakta durdu. Ashley hızlıca masadaki insanlara göz gezdirdi. Hiçbiri tanıdık değildi fakat Malcolm’um yanında Eric’in annesi onun yanında ise babası oturuyordu. Babası fotoğrafta gördüğünden daha da yakışıklıydı. Annesinin Dünyadaki kurulun başkan yardımcısı olduğunu biliyordu ve bu yüzden buradaydı. Fakat babası Geynada ki kurulun başkan yardımcısı olmasına rağmen gelmişti. Bir anda korktu. Demek ki Eric’in babası da annesi gibi onu suçlayacaktı ve bu yüzden bu toplantıya katılmıştı. Eric’in annesi o kadar sert bakıyordu ki Ashley tıpkı bir deve kuşu gibi kafasını toprağa gömmek istedi.

Malcolm Williams “ Herkes burada olduğuna göre toplantıyı başlatabiliriz. Nicholas Nelson, Jenna Blue ve Ashley Morris Koruyucu Eğitim Merkezinden atılma istemiyle yargılanıyorsunuz...”

Nick hızlıca Malcolm’un sözünü kesti. “Bana Nick deyin yani Nicholas’ın kısaltması.” Ashley gözlerini devirirken Nick sırıttı. “Daha havalı duruyor. Aslında babam hep Nick der fakat annen Nicholas demesi gerektiğini söyler. Ölen dayımın adı Nicholasmış annem bu yüzden koymuş ve...”

Eric’in annesinin sert ses tonuyla Nick’in sözü kesildi. “ Bu ne saygısızlık!”

Ses tonu o kadar soğuk ve sertti ki Ashley’in içi titremişti. Nick’e baktı. O çok etkilenmişe benzemiyordu. Aynı munzur tavrıyla omuz silkti. Ashley şaşkınlıkla kafasını masadakilere çevirdi. Bazıları şaşkındı ama çoğu ya gülümsüyor yada gülmemeye çalışıyordu. Nick koskoca kurul üyelerinin karşısında yine yapmıştı yapacağını. En önemlisi ise Malcolm’un tavrıydı. Eric’in annesine döndü.

“ Maggie bu davayı kişiselleştirmeyeceğine söz verdiğin için buradasın ama görüyorum ki bu başaramıyorsun.”

Gözlerini Nick’e çevirdi. “Nick sen de bir daha söz almadan konuşma.”

Malcolm Nick’e bunları söylerken sinirli gözükmüyordu fakat çokta mutlu sayılmazdı. Malcolm sözlerine devam etti

“ Kendinizi savunma hakkınız var. Öncelikle sizi dinleyeceğiz ve daha sonra kurul üyeleri olarak eğitim merkezinden atılıp atılacağınıza karar vereceğiz. Olayı tek tek anlatmanızı istiyorum.”

Öncellikle Jenna yaptıkları yolculuğu başlarına gelen olayları anlattı. Daha sonra ise Nick bir kaç ekleme yaptı. Ashley hiç konuşmadan dinliyordu. Malcolm, “Ashley söylemek istediğin bir şey var mı?”

Ashley, “Bütün her şey benim suçum. Arkadaşlarımın suçu yok. Onlar sadece bana yardım etmek istediler. Merkeze gittiğim günden beri hep annemin sesini duyuyordum. Yardım istiyordu. Meğerse hepsi Mison’un oyunuymuş. Benim yüzümden Eric öldü ve en ağır şekilde cezalandırılmam gerekiyor.”

Bir kaç kişinin şaşkınlık nidaları yükselirken üyelerden biri söz aldı
“ Çok yüce gönüllüsün Ashley. Yerinde başkası olsa ceza almamak için bir sürü bahane üretirdi ve...”

Eric’in annesi Maggie söze atladı. “Ne yani yüce gönüllülük yapıp ceza almak istedi diye övecek miyiz.”

Koruyucu Eğitim Merkezinin baş bilgesi Edmonda Maggie’ye hak verircesine söze katıldı. “Eğitim merkezimizin bütün kurallarını çiğnediler. En ağır şekilde cezalandırılmaları gerekiyor. Kendi başlarına iş yapmak yerine bana gelselerdi belki Eric ölmezdi.”

Edmonda’nın son sözleri Ashley’in kalbine bir bıçak gibi saplandı. Eric onun yüzünden ölmüştü ve bunu başkasının da dile getirmesi suçunu tekrar tekrar hatırlamasına sebep olmuştu. Kafasını yere eğdiğinde bir adamın sesi yükseldi.

“ Edmonda çocuklara suç bulacak en son insan sensin. Demek ki merkezin baş bilgesi olarak aldığın tedbirler yeterli değilmiş. Daha önceki toplantıda da dediğim gibi çocuklar kesinlikle merkezden atılmamalı. Onlar sayesinde merkezdeki güvenlik açıkları ortaya çıktı. Mison yakalandı. Ashley’in size gelmemesinin sebebini az önce Nick anlattı. Eğer birine söylerse annesinin öldürüleceğini sanıyormuş. Başkası da olsa Ashley’in yaptığını yapardı.”

Ashley yavaşça kafasını kaldırarak konuşanın kim olduğuna baktı. Bir anda şok oldu. Konuşan Eric’in babasıydı ve Ashley’i suçlamak yerine baş bilgeyi suçluyordu.

Maggie’nin gözleri doldu. “John, Eric öldü. Onlar yüzünden öldü. Bunu nasıl unutursun.”

Malcolm’um bu sefer Maggie’nin konuyu kişiselleştirmesini görmezden gelirken John konuşmaya devam etti.
“Eric’in bir görevi vardı. Dünyadayken Ashley’in koruyucusuydu. Görevini o kadar benimsemiş ki Geynada da devam etmiş. Görevini yaparken öldü. Oğlumla gurur duyuyorum ve bunda ne Ashley’in nede bir başkasının suçu yok.”

Ashley’in gözlerinden yaşlar akarken, “ Hayır var. Benimle gelmesine izin vermemeliydim.”

Malcolm Williams konuyu kapatmak istercesine ayağa kalktı. “ Ashley Morris, Nicholas Nelson ve Jenna Blue savunmanızı yaptınız. Kurul üyeleri olarak bir karara varacağız. Bu arada sizi John bekleme odasına götürsün.”

John ayağa kalkınca Ashley de arkadaşlarıyla birlikte ayağa kalktı. John’un öne geçmesi için bekledikten sonra onu takip ederek salondan çıktılar. Arkasına baktığında onlar çıkar çıkmaz kurul üyelerinin hararetle tartışmaya başladığını gördü ve kapının iki yanı kayarak ortada birleşti.

Ashley John’u takip etmeye başladı. Bekleme salonu çok uzakta değildi. Kapıdan girdiğinde odanın büyüklüğü karşısında şaşkınlığını gizleyemedi . Duvarlar baştan aşağıya insan resimleriyle doluydu. O kadar çok resim vardı ki John duvara yaklaşarak fotoğrafı gösterene kadar Eric’inde o duvarda fotoğrafı olduğu fark etmedi.

John, “ Ölen koruyucuların resimleri bu duvarlara asılır. Bu şekilde resimlerle dolu bir sürü oda var. Bu oda Eric’in resmiyle birlikte doldu. Şimdi yeni resimleri yandaki odaya asmaya başlayacaklar. Umarım daha fazla ölüm olmaz. Toplantıya dönmem gerekiyor.”

John odadan çıkınca Ashley ağır adımlarla Eric’in fotoğrafına yaklaştı. Eric her zamanki gibi çok güzel gülüyordu. Bu hayat dolu insanın onun yüzünden ölmüş olması çok üzücüydü. Jenna’ın ona sarılmasıyla kendini toparladı.

Jenna, “Nasılsın Ashley?”

Ashley, “İyi olmaya çalışıyorum.”

Nick direk lafa daldı. “Sizce atılacak mıyız?”

Jenna, “Öyle gözüküyor.”

Nick, “Bence atılmalıyız yoksa Ashley vicdan azabından ölecek.”

Bekleme salonundaki sandalyelere oturduklarında kimse tek kelime etmedi. Nick dirseklerini bacaklarına dayayarak eğilmiş tırnaklarını yiyordu. Jenna salonun içinde geziyor duvardaki fotoğrafları inceliyordu. Ashley ise kafasını yere eğmiş düşüncelere dalmıştı. Yirmi dakika sonra içeri John girdi.

“Hadi çocuklar kararın açıklanması için toplantı salonuna gidiyoruz...”

Geyna-Zaman KapısıWhere stories live. Discover now