5

2K 224 30
                                    

Okul başlayalı iki haftayı geçiyordu ve  yavaş yavaş okula alışmaya başlamıştık. Namjoon hyung sayesinde büyük sınıflardan birçok arkadaş edinmiştik. Hobi hyung ise transfer olup bizim okula gelmişti. Ama Jin hyung ile bir kez bile konuşmamıştık.

Neden onu sürekli düşündüğüm hakkında ya da her şeyi ona bağlamam hakkında bir fikrim yoktu. Ama onunla konuşmak istiyordum. Bu yüzden test çözmeye ve anlamadığım soruları ona götürmeye karar vermiştim.

"Tae, ben kantine gidiyorum."

"Oha Jimin! Daha yeni yemek yedik."

"Sana ne?" dedi beni şaşırtmayacak bir şekilde. "Hem Namjoon hyungla konuşmaya gidiyorum ben." Kafamı sallayıp 'iyi git' dercesine elimle onu ittirdim. Benim de cidden Jin hyungu bulup soru sormam gerekiyordu.

Çantamdan test kitabını alıp kendimi koridora attım. İki kat inip 12/B'nin önüne geldiğimde elimde olmadan heyecanlanmıştım. Heyecanımın sebebinin ne olduğunu bir türlü anlayamasam da elimle saçlarımı geriye doğru ittirdim ve sınıf kapısından içeri girdim.

İki hafta içinde adının Yoongi olduğunu öğrendiğim çocuk Jin hyung ile sohbet ediyordu. Yakın arkadaş oldukları, hatta Jin hyungun tek arkadaşı olduğunu bile öğrenmiştim. İkisini sohbetini bozmamak adına tam sınıftan çıkacakken Yoongi hyung beni görüp yanlarına çağırdı.

"Şey, sana sormam gereken birkaç sorum varda Jin hyung~" dedim gülümsemeye çalışarak. Kafasını sallayıp elimde tuttuğum test kitabını aldı. Ellerimiz ufak bir temas içerisine girdiğinde elimde olmadan vücudumun elektriklendiğini hissettim.

Taehyung! Bunu sana kaçıncı söyleyişim. O. Senin. Hyungun.

"Pekâlâ, bak şimdi," diyerek ilk soruyu anlatmaya başladığında Yoongi hyung sıradan kalkmıştı ve biz ikimiz kalmıştık. Ona karşı biz kelimesini kullanırken bile heyecanlanıyordum. Bunun olmaması gerekiyordu.

"Taehyungssi?" Jin hyungun seslenmesiyle kafamı kaldırdım ve onun kahverengi gözleriyle buluştum. "Beni dinlemiyorsun bile. Ne diye gelip sana soru anlatmamı istiyorsun o zaman?" kaşlarını çatmış bir şekilde test kitabımı kapatırken bile çok güzel görünüyordu. Jin hyung cidden çok güzeldi. "Taehyung-ah! Sana sesleniyorum."

"H-haklısın hyung," dedim zorlanarak. "Sadece aklıma bir şey geldi, o yüzden dalmışım. Lütfen kızma."

"Bu son şansın. Bir çocuk ile ilgilenmek için daha çok gencim." bu cümlesi karşısında kalbimin atıp atmadığını hissedemedim. Neden böyle olmuştu ki? Beni çocuk olarak gördüğünün başından beri farkındaydım ama neden kalbim bu kadar çok acımıştı? Niye kendimi her an yere yığılacak gibi hissediyordum?

Hızla ayağa kalkıp Jin hyungu geride bıraktım.

Ağlamamak için kendimi zor tutarken Jimin'i bulup bir şey açıklamadan bahçeye çıkardım. Temiz hava ciğerlerime dolarken gözyaşlarım daha çok bekleyemedi ve ben tüm ders saatleri boyunca bahçe de en yakın arkadaşımın omzunda ağladım.

광선  "Gwangseon"// TAEJIN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin