3 ℘ güzelliğin iyiliğe eşit olduğu, ne kusursuz bir yanılsama

219 37 68
                                    

Yanılma yok bunda
Her şey boş
Doğmamış olana ne mutlu
Ölüm, hayattan daha iyi
Hayattan kendini kurtarmak gerek

Yeşil, kendimi bildim bileli en sevdiğim renk olmuştu. Doğayı ünlü sanatçıların tablolarında değil de dışarıda, gerçek bir yerlerde görebilmek hep benim için büyük bir hayaldi. Fakat bu pek mümkün değildi, özellikle Vatikan gibi güçlü ve kutsal bir şehirde yaşıyorsanız görebileceğiniz tek yeşil kiliselerin çevresinde uzanan mezarlıklardan ibaretti.

İşte ben her zaman yeşile gideceğim günü bekledim. Bir gün bu kapıdan çıkıp, güzel olana koşacağım diye, içimdeki karmaşadan kendimi çekip kurtaracağım diye bekledim. Tabii, kabullenmedim. Çünkü insan hiçbir zayıflığını kabullenmek istemezdi haliyle. Ben de tek başıma olduğumu kabullenmek istemedim.

Nereden çıktığını, nasıl geldiğini bilmediğim bir yabancı hayatıma gireli üç gün kadar geçmişti. İlk günden sonra onu bir daha göremeyeceğimi düşünmüş olsam da, ortalarda görünmediği zaman bile varlığını bana unutturmamayı iyi başarıyordu. Dün gece, kilisenin yüksek kısımlarında bulunan odamda, pencere kenarında oturmuş yıldızları seyrediyordum. Ki bu benim düşüncelerimi toparlama şeklimdi de. Gökyüzü uçsuz bucaksız oluşundan mıdır bilinmez bana her zaman hayatın karşıma yeni şeyler çıkartabileceğini düşündürür. Ve dün gece belki de bu, gerçekten olmuştu.

Ben pencereden dışarı bakarken, kapının önünde ayak sesleri duymam ile başımı o yöne çevirmiştim. Fakat görebildiğim tek şey kapımın altından nazikçe içeri itilmiş yırtık bir parşömendi. Aniden yerimden kalkıp kapının kilidini açmaya koyuldum. Ama ne yazık ki ben o parşömeni atanı göresiye kadar çoktan etraf sessizliğe bürünmüştü. Uzun koridorda ise tek bir kişi dahi yoktu.

Kapıyı kapatmadan eğilip yerdeki parşömeni elime aldım. Birkaç kere katlanmıştı, içinde ise son derece kendi tarzını yansıtan bir el yazısı vardı. İncecik harfler, fazlasıyla eğimliydi ayrıca acele yazıldığını da belli ediyordu. Şahsen ben içindeki yazıyı okumadan bile sahibini tahmin edebiliyordum.

Rahip Jeon Jungkook'a
Yaz aylarının büyüleyici güzelliğine aldanmayınız rahip. Mevsimler, bazen yanıltıcıdır. Yılın bu zamanında her ne kadar yüzünüze vuran ay ışığıyla yıldızları kıskandırarak seyrediyor olsanız da gökyüzünü, pencere kenarında bu kadar uzun süre kalmanız sağlığınız için iyi olmayabilir.
Üşütmemeye dikkat edin.
İyi bir gece geçirin.

Jimin

Ufak mektubu okumamın ardından biraz önce durduğum pencereme koşup etrafa bakındım. Fakat maalesef ki etraf oldukça karanlıktı ve pencere karanlıkta aşağısını seçemeyeceğim kadar yüksekteydi.

Asıl mesele hangi çılgın yürek, bu kadar riski göze alıp o parşömeni yollayabilirdi. Bunu hangi aracıyı kullanarak yapabilirdi, aklım almıyordu o an. Lakin pencereden dışarı elimde mektubu tutarak bakarken yüzümde beliren tebessüme istesem de engel olamamıştım.

Tüm yazılanları birkaç defa yeni baştan okumuş olmama rağmen, dün gece boyunca pencere kenarından ayrılmamıştım. Belki çoktan gitmişti, belki de oralarda bir yerde hala benimle birlikte bekliyordu. Neyi beklediğimi bilmemenin verdiği karmaşık his bile, fena sayılmazdı gözümde.

Şimdi ise ben katedralin uzun ve dar koridorlarından geçerken yine akşam saatleri gelip çatmış, rahiplerin odalarına çekilip istirahat etme vakti gelmişti.

Ben de her akşam bu saatlerde yaptığım gibi, odama girdim. Fakat ilk girdiğim anda farketmemiş olsam da odanın içerisinde daha önce oraya koymamış olduğum bir şey vardı.
Yatağımın yanındaki küçük sandığa yaklaştığımda üzerinde yabancı olduğum bir kitap uzanıyordu. Onun üzerine ise ince bir ip ile küçük bir parşömen bağlanmıştı.

Renaissance in Blood ✾ JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin