5 ℘ ey şaraptaki görünmez ruh, adın yoksa eğer, sana şeytan desinler

273 37 36
                                    

Acı ve tatlılıkla dolu olduğunu görür bulunduğu yerin, 
ve dünyadaki her şeyin
bir örümcek ağına benzediğini,
işte bunun için yakınır
kendisinden ve aşktan

Pencereden içeri süzülen sıcaklık yaz aylarında alışılagelenin aksine kavurucu bir ateş gibi değil de, göğsüne yatırdığı oğlunun saçlarını okşayan bir anne sıcaklığında vuruyordu insanın yüzüne. Aziz Petrus Katedrali'nde sakin ve huzurlu bir sabaha başlamaya uyanmıştı ki herkes, kilisenin uzun koridorlarında bu erken saatte görülmeye alışık olmadık bir telaş hakimdi. Aceleyle atılan adımların sesleri ve rahiplerin geçerken aralarında kısık seslerle konuşmaları odama doluyordu aynı esnada. Üzerimi giyinmeyi tamamlamamdan en fazla birkaç saniye sonra, odamın kapısı çalındı. Gelen her kimse, rahatsız etmek istemiyor gibiydi ama acelesi olduğu da anlaşılıyordu. 

"Peder Felicio, bu erken bir ziyaret." 

Kapının hemen ardında duran ve yaşı benden oldukça büyük olan peder, kilisede yakın olduğum nadir insanlardandı. Çünkü yaşımın kilise halkına oranla küçük olması, insanlarla kolay iletişim kurmama engel sağlıyordu istemeden. Fakat Peder Felicio için aynısı söz konusu değildi. Bana yaklaşımı her zaman bir baba edasındaydı.

"Başımıza gelenden habersiz misiniz rahip?"

Hışımla içeri girdiğinde başını koridora uzatıp kimse olup olmadığını kontrol etti. Sonraysa hemen ardından kapatıp bana döndü. "Biz uyurken Jungkook, Enterdi* ilan edildi."

Mimiklerimi bile oynatamadan Peder Felicio'nun feri gitmiş donuk mavi gözlerine bakmaya devam ettim. Dışarının odaya vuran sıcaklığı yerini sakinleştiremediğim zihnimde adeta bir akarsuya bırakmıştı.

"Siz neden bahsediyorsunuz? Ya sebebi peki, sebebi neymiş?"

Peder Felicio odanın bir köşesindeki sandığın üzerine oturup sağ dizini birkaç kere ovaladı ve sıkıntıyla nefes verdi. "Başımıza çöken karanlık her geçen gün artıyor rahip, her geçen gün içimizdeki huzur korkuya yenik düşüyor." Boğazı düğümlenmişti, öne eğdiği başının üzerinden ağarmış saçları sarkıyordu. Başını çevirip pencereden dışarı bakmaya başladı devam etmeden önce. "Kardinallerden biri.. dün gece öldürülmüş."

Ortalama bir kilisede bile herkes, enterdi ilanının arkasından ciddi bir sonuç getireceğini bilirdi. Fakat bunlar çoğunlukla siyaset olayları çerçevesinde gelişirdi. Lakin bu sefer ki, kan donduran nitelikteydi. "Bu nasıl olur, kim yapar?"  Daha da önemlisi, neden yapar?

"Bunu babanızla konuşsanız daha iyi, çağırdığını söylemek için gelmiştim yalnızca. Oysaki olan bitenden habersizmişsin. Sana aradığın açıklamayı yapacaktır."

  

Hemen önünde soluklandığım geniş ibadet salonunun kapısına gelene kadar rastladığım tek şey etrafta birbirlerine haber yetiştirmeye çalışan ya da kabul salonunun önündeki halkı rahatlatmaya çalışan rahiplerdi. Çünkü olay kilisenin itibarının sarsılma meselesinden çok, insanların kendi can güvenliğini koruma zorunluluğu hissetmesiydi. Bu zorunluluğu duyanlardan biri de ben olsam da nedenini anlamadığım bir şekilde içim huzursuzlukla doluydu. Fakat daha fazla bunu bekletmek yersiz olacağından geniş kapıyı ağır ağır açtım. Babamı boş salonun en uzak ucunda, koltuğunda otururken bulacağımı sanırken o kapının hemen yanında bir masaya iki elini genişçe açarak dayanmıştı. Başını eğdiği masada önünde duran beyaz muma bakıyordu.

"Yanlış, nerede sence?"

Kalın sesi boş salonda yankılandı, uzun zamandır tenime değmeyen bir rüzgar gibi. Başını kaldırmadan muma bakıyordu yorgun gözlerle. Nerede yanlış, baba?  demeyi çok istedim fakat sustum, baba demenin bile saygısızca olacağı bir yerde sustum. 

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 18, 2018 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Renaissance in Blood ✾ JikookWhere stories live. Discover now