2.9

12K 599 93
                                    

"Hee Young, kalk kapı açıldı. Hee Young? Nasıl kalkacak bu kız ya? Hee Young?"

"Git başımdan hyung," dedim ama Tae'nin sesinden biraz daha farklıydı sanki bu ses. Yine de aldırış etmeden yerde yuvarlanıp yüzüstü yattım. Yer cidden soğuktu.

Bir dakika, yerde?

"Neler oluyor ya?" aniden kafamı kaldırmam ile Kook'un yüzüne kafa atarken şaşkınlık boyutumu zorlandığımı biliyordum.

"Günaydın," dedi iğneleme yaparak. Kafa sallayarak geçiştirdim. "Ne oluyor?" dedim tekrardan, Kook göz devirdi sadece. Bir yanda da kafasını ovuyordu, aklıma alnıma vurduğu zaman geldi.

"Ne hatırlıyorsun en son?"

Yakın temasa geçmemizi, dışarıdan bakılınca öpüşmemizi.

"Kolunda uyuyordum," diyip gözümü ovaladım. Maksat uykulu sansın üstüme gelmesin. Şimdi burada pancar gibi olurdum işler boka sarardı.

"Başka," dedi, beklentisi yüksekti. "Başka ne oldu ki Kookie?" dedim. Bir insanın yıkımını ilk defa görmüyordum ama bu bambaşkaydı. Kendini teselli bile ediyordu.

"En azından ben hatırlıyorum", dedi. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Acaba şimdi hatırlamamız gereken bir şey mi oldu diye sorsam nasıl bir tepki verirdi?

"Saat kaç?"

"Dokuza geliyor, daha erken," demesiyle gözlerimi kapattım. Annem eve benden önce gel demişti, peki annem saat kaçta geliyordu? Dokuzu on geçe?

Öldüm ben.

"Annem kesecek beni."

Jungkook bana yandan bakarken dün çıkardığım kıyafetleri çantama tıktım. Eve gidince üzerimi değiştirirdim, şimdi buradan uçmam gerekiyordu. Elim ayağım birbirine dolaşmıştı, Kook da koltuğun üzerinden montunu aldı. Soğuktu diyemezdim çünkü ısıtıcı açıktı.

"Jungkook, pazartesi günü sana kıyafetleri getirsem olur mu?"

Ayakkabılarımı giyip montumun içine girdim. Çantamı da takınca gitmek için hazırdım. Kook da ayakkabılarını giyip çantasını yerden aldı, ısıtıcının da fişini çekmişti.

"Olur da, ne bu acele?"

"Annem," dedim sadece. Kapıyı itekledim ama açılmadı, Kook'un yüzüne baktım. Kaş göz hareketi yaparak bana baktı göz devirmeye engel olamadım. Kapıyı açamıyordum ya, ne ara bu kadar güçsüzleşmiştim?

"Açamadın mı?" dediğinde kafamla onayladım. Yanıma gelip ufak bir darbeyle açtı. Sonra övünerek ki alt tarafı kapı açtı "Sıkışmış," dedi. Havasını yesinler, aptal.

"Otobüsü mü bekliceksin?"

Son olaydan sonra durağa pek yaklaşmadığımdan "Hayır," dedim. Okulun önünde bisikletim vardı. Ani bir kararla elini tuttuğumda bir şey dememiş ve onu çekiştirmeme izin vermişti.

Ve, cidden çekiştirmek güzeldi.

Bisikletin önüne geldiğimizde elini bırakıp yüzüne baktım, kaşlarını hafifçe çatmasına ne demem gerektiğini bilmediğimden omzunu dürtükledim. Anında kaşlarını düzeltilmiş gülümseyerek bana dönmüştü.

"Ben süreyim, sen arkama bin."

"Neden?" dedim kaşlarımı yukarı kaldırarak. "Neden ben değil de, sen sürüyorsun?"

Esen rüzgarla perçemlerim gözümün önüne gelirken kafamı iki yana salladım. Ellerimle düzeltmeye üşeniyordum. Yine de bu ilk olmadığından alışıktım, rahatsız etmiyordu.

my rude boy | jungkookWhere stories live. Discover now