«MARDİN» 4.

18.4K 444 54
                                    

Sabah olunca içimde hem Mardin'e gidecek olmamın heyecanını hem de annemleri göreceğim için mutluluğunu taşıyordum. Bu sefer kahvaltıyı ben hazırlarım diye düşündüm. Hemen mutfağa girip çay koydum. Daha sonra sofraya peynir, zeytin, reçel koydum. Sigara böreği hazırladım ve son olarak da krep yaptım. Artık kahvaltı hazırdı. Halamlara seslendim. Uyandılar. Tabi içlerinde biraz hüzün vardı bana belli etmemeye çalışıyorlardı. Ama bu kadar çok üzülmelerine şaşırdım doğrusu.

Kahvaltı bittikten sonra bulaşıkları yıkadım ve hemen hazırlandım. Asya ile buluşmak için dün söz vermiştim. Saate bakınca daha 2 saatimin olduğunu anladım. Uzun beyaz bir elbise giydim. Altına da beyaz bir babet. Aynanın karşısına geçip saçlarıma fön çektim ve hızlıca bir eyeliner çektim. Hafif bir ruj sürünce artık hazırdım. Asya'yı aradım her zaman ki yerimize çağırdım. Kafeye gelmiştim ama Asya ortalıklarda görünmüyordu. Aramak için telefonu elime alınca kafenin kapısından Asya göründü.

- "Zeynep, ah çok şükür iyisin. Dün çok ağladım."

- " Asya canım ağlamana gerek yok. Bak ben sapasağlam karşındayım."

- " Sen niye böyle süslendin. Bir yere mi gidiyorsun." Tam cevap verecekken garson siparişleri istedi.

- " Efendim. Ne alırsınız?"

- " Ben bir limonata alayım. Asya sen?"

- " Ben bir lahmacun ve 2 ayran alayım."

- " Peki efendim."

Ben sadece şaşkınlıkla Asya' ya bakıyordum. Bu kız doymak nedir bilmiyor.

- " Ee, söylesene. Nereye? "

- " Ha doğru. Mardin'e gidiyorum. Annem kaçırıldığımı öğrenmiş. E haliyle merak etti. Zaten 1 haftaya dönerim."

- " Annen haklı. Ama bak hemen gel. Bak orda kaparlar seni."

- " Kızım saçma sapan konuşma. Annemler okulum bitmeden beni evlendirmez."

- " Hee sen öyle san."

Asya kikir kikir gülerken siparişlerimiz geldi. Artık Asya kaç yıl aç kaldıysa kıtlıktan çıkmış gibi lahmacunları mideye indirdi. Bende sadece onu izledim. Artık az vaktim kaldığını anlayınca Asya ile vedalaştım.

Eve gittiğimde halam benimle hiç konuşmadı. Ne oldu bu kadına anlamıyorum.

- " Halacım. Ben gidiyorum. Kendine iyi bak."

- " Kızım, asıl sen kendine iyi bak. Otobüs sonuçta herşey gelebilir başına."

- " Ama halacım ben ilk defa gitmiyorum ki daha önce defalarca gittim."

- " Ne yapayım kızım sana çok alıştım. Gitmeni istemiyorum. Yanında ağlamamak için de seninle konuşmadım."

Halamın bir anda gözleri kıpkırmızı oldu. Bu neydi şimdi.

- " Hala bak söz veriyorum. Bir hafta içinde döneceğim."

Daha fazla konuşamadım ve çıktım. Otobüse bindim ve kalkmasını bekledim.

Artık yolculuk başlamıştı. Yarın annemlere kavuşuyorum. Ama halamı orada bırakmanın üzüntüsünü de içimde taşıyorum. Akşam olunca mecbur uyumaya çalıştım. Ama otobüste uyumam ki. Nasıl olacak. Mecbur bütün geceyi böyle yolu izleyerek geçireceğim.

Sabah olunca eve doğru yol aldım. Yolda giderken uzun uzun izledim etrafı. Ne çok özlemişim. Artık evin önündeydim. Kapıyı çaldım ve annem açtı. Bana kısa bir bakış attıktan sonra ağlayarak sarıldı. Derken babam içerden göründü. Yine her zamanki gibi sert ifadesinden ödün vermiyordu. İnsan yılda bir kere bile gülmez mi yahu.

Odaya gittim ve odaya eşyalarımı yerleştirdim. Benim güzeller güzeli kardeşim benim yatağımda yatıyordu.

Multimedya: Zeynep'in kardeşi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Multimedya: Zeynep'in kardeşi. Bade

Annem yemekleri hazırlamıştı. Hemen gidip sofrayı kurmaya yardım ettim ama geri çevirdi.

- " Anne hadi ama birşey olmaz. Bari bardakları götüreyim."

- " Olmaz kızım sen daha yeni geldin yol yorgunusun. Hadi git otur içerde."

Bende daha fazla diretmeden oturdum. Aslında işime geldi. Yemekler doldurulunca kapıya birden adamlar dayandı.

- " Asıııım! Çabuk gel. İçerdesin biliyorum."

- " Siz bekleyin ben şimdi hallediyorum."

Babam hemen dışarı çıktı bende dayanamadım ve kapıyı dinlemeye başladım.

- " Borcunu ne zaman ödemeyi düşünüyorsun söyle bakalım."

- " Allah aşkına yapmayın. Kızım daha yeni geldi duymasın çok üzülür. Ben bir şekilde öderim."

- " Hayır yeter artık sana zaman yok. Söyle bakalım kızın kaç yaşında."

- " 17"

- " Güzel. Benim torunumla evlenecek. Yoksa bütün ailenizi öldürürüm. Anladın mı Asım efendi"

- " Başka bir yolu yok mudur ağam kızım okuyor. İstanbul'dan daha yeni geldi."

- " Evlenecekler dedim işte o kadar."

Bense ne yapacağımı şaşırmıştım. Öylece donakaldım. Babamın kapıyı dinlediğimi anlamaması için sofraya hiçbir şey olmamış gibi oturdum.

- " Kızım ne istiyorlar?"

- " Duymadım. Kapıda yoklardı."

Babam suratı beş karış yanımıza oturdu.

- " Asım ne oldu ne bu surat."

- " Yok bir şey Hanife biz içerde konuşalım."

Onlar içeri girerken bende sofrayı kaldırıp bulaşıkları yıkadım. Odama gidip sessizce ağladım. Halbuki bir hafta sonra ne güzel İstanbul'a dönecektim. Ben bunları düşünürken birden odamın kapısı açıldı ve bana tek söyledikleri şey şuydu.

- " HAFTAYA EVLENİYORSUN!"

TÖRE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin