7

8.8K 630 280
                                    

Jungkook'la saçma yakınlaşmamızın ardından bikaç saat geçmişti. Kahvaltı yapıp odalarımıza çıkmıştık.

Aşağı inip Jungkook'un odasına girdim ama yoktu oturma odasına, mutfağa, üst kata baktım ama yoktu. En sonunda "Jeon" diye bağırmıştım ama hala ses yoktu.

Sessizleşip etrafı dinledim ve bikaç tıkırtının geldiği kapıya doğru ilerlemeye başladım. Kapı koyu gri renkteydi ve fazlasıyla sadeydi ama kilitinde anahtar bulunması sadeliğini götürüyordu. Kapıyı ittirip içeri girerken etrafa bakınmıştım.


Burası büyük bir laboratuvardı. Bir masa deney tüpleri, mikroskop ve adını dahi bilmediğim garip aletlerle doluyken bir dolap ise tamamiyle cam şişelerin içindeki ilaçlardan oluşuyordu. Ortadaki büyük masada ise bikaç bilgisayar, kağıt ve Jungkook bulunuyordu.

İşine pür dikkat kesilmişti ve o kadar dalmıştı ki içeri girdiğimi fark bile etmemişti. Elindeki kağıda bakarken diğer elindeki şişeyi çöp kutusuna attı ve bilgisayardaki işine devam etti.

"Çalışırken düşündüğümden daha fazla ciddi.." Sikt- Bunu içimden düşünmem gerekiyordu. Başıma vururken sesimle Jungkook'un bakışları bana döndü ve kaşları çatıldı.

"Burada ne işin var?"

Jungkook'a doğru ilerledim yavaşça.

"Seni arıyordum burdan da ses gelince girdim. Kusura bakma."

"Herneyse. Bişeye dokunmadığın sürece sıkıntı yok." ruhsuzca konuşunca göz devirdim ve sesimi çıkarmadan onu taklit ettim.

Etrafa bakınırken burda olma sebebim aklıma gelmiş ve ilaçlarla dolu dolaba yavaşça ilerlemiştim. Yavaşça ilaçların ismini okuya okuya ilerlerken hele şükür aradığım şeyi bulmuştum. Şefaf bir şişenin içerisindeydi şişenin üstünde doğru düzgün sesli harfin bile olmadığı tahminimce latince bir haltlar yazıyordu. Tamam konumuz bu değil.

Şişeyi yavaşça elime aldığımda içinde yeşil, mavi ve gri karışımı bir renkte olan hapleri görmüştüm. Sırf bu tırnağımdan bile küçük şeyler için buradaydım. Saçmalık..

Şişenin üstünde yazan saçma şeyleri incelerken sandalyenin sertçe yere düşüş sesini duyduğumda donup kalmıştım.. Doğru ya hiçbişey dokunmama kuralı...

Sırtım sertçe duvara yapışırken elimdeki şişeyi tutan büyük ele ve ardından Jungkook' baktım. Ah cidden duvarların dili olsaydı be...

"Sana bişeye dokunma dedim!!" ilk defa onu bu kadar sinirli görmemin yanında bana bağırması beni fazlasıyla şaşırtmıştı. Sessiz kalmayı seçtim. Elimdeki şişeyi elleri arasına alıp üstündeki yazıya baktı. Ve kaşları çatılıp gözleri en sert bakışlarını bana yönlendirdi.

"Bide aradığın ilaç? Ah cidden amacın neydi ki?!" daha fazla bağırdıkça anılarım aklıma doluşuyordu. Başımı eğdim çünkü gözlerim dolmuştu.

"Başını kaldır." onun emrine kulak asmayıp yere bakmaya başladım. Ne kadar güzel parkel-

"Başını kaldır dedim Yun?!!!" Jungkook tekrardan bağırdığında beni omuzlarımdan tutup hafif sarsmıştı da. Bu daha fazla ağlama isteğimi arttırırken gözlerimi kırpıştırıp  başımı kaldırdım ve Kook'a baktım.

Dolu gözlerim demekten bi türlü usanamadığım kahverenginin en güzel tonu olan gözleriyle buluştuğunda kaşları çatıldı. Ne belalı adamsın be Jeon..

"Sikeyim! Bu senin için tehlikeli olabilir burası kimyasal bir alan biliyorsun değil mi?! Çoğu şeye çıplak elle dokunman tehlikeli?!" daha fazla bağırmasına dayanamayarak gözümden bir damla yaş yanağımdan akmaya başladı...

FLASHBACK

"Bırak beni! Gitmek istemiyorum." güçsüzce bağırdığımda beni sürükleyen adama baktım.

"İsteklerin inan umrumda bile değil küçük hanım! Soğuk oda cezası alacağını bildiğin halde bunu yapman sadece senin lanet inadın yüzündendi!!!" adam dönüp bağırdığında ağlamaya ve çırpınmaya başlamıştım.

"Tek yaptığım annemle babamın yatağında uyumaktı!!!!" çırpınmaya devam ederken yüzüme inen güçlü tokatla yere yığılmış ve yanağımdaki sızıyı hissetmiştim.


"Onlar öldü Yun ve ailenle alakalı şeyler konuşman, onların odasına adımını atmak dahi herşey yasak!!" adam beni soğuk ve karanlık depoya fırlattığında güçsüzce ellerimi yere yaslayıp oturmuştum.

Bir elim sızlayan yanağıma giderken gözyaşlarımı tutamıyordum ve bu daha çok canımı yakıyordu. Son kalan gücümle ayağa kalktım ve zar zor kapıya yürüyüp vurmaya ve tekmeleye başladım.

"Onlar ölmedi. Öldürüldü!!! Hemde gözlerimin önünde?!" çığlık atarak ağlarken kimsenin beni almaya gelmeyeceğini biliyordum. Bisüre sonra kollarım ve bacaklarımın gücü kalmadığında kendimi soğuk yere bıraktım ve bacaklarımı kendime doğru çekip sarıldım.

Göz pınarlarım kuruyana kadar ağlamaya devam ettim ve en sonunda orda uyuyakalmıştım.

Karanlık o an için beni kabul eden tek şeydi. Sanırım hala da aynı.

FLASHBACK END

Gözümden akan yaşa çatık kaşlarıyla baktı ve dudaklarını ıslak yanağıma bastırıp beni kolları arasına aldığında istemsizce şaşırmıştım. Ama şuan biraz sessizliğe ihtiyacım vardı.


Yavaşça Kook'un göğsüne sokuldum ve gözyaşlarımın akmasına izin verdim. Bisüre daha öyle sarıldık. Ağlamanın etkisiyle mayışmışken Jungkook beni kucağına almış ve yoldan anladığım kadarıyla kendi odasına götürmüştü. Soğuk yatak ve ardından yorganla buluşurken gözlerimi açamamış ve yorgana sokulmuştum.

Jeon beni yatağa bırakıp üstümü örttükten sonra geri çekilip bana bakmıştı. Bakışları o kadar ağırdı ki gözlerim kapalıyken bile hissetmiştim. Yavaşça uykuya teslim olurken tek hatırladığım Jungkook'un yatağa oturup söyledikleriydi.

"Sikeyim... Çok küçüksün."

*****

İyi okumalar 😍❤️. Lütfen Happiness ve Tumblr kitabıma da uğrayın bir 💕

BBLOOD  |Jeon Jungkook| [Tamamlandı✔️] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin