[X]-2

676 84 32
                                    

Minhyuk'un portakal rengine dönük açık kahverengi saçlarını parmaklarımla taradım; yumuşacık saçlarını ellerimde hissettikçe, bağdaş kurup kucağıma koyduğum başına daha çok yaklaşmak istemiştim. Kendimi tutamadım, öne doğru eğilip yüzümü onunkine yaklaştırırken uzun saçlarımın Minhyuk'un yüzünün iki yanına düşmesine izin verdim. Kucağımdaki başını iki elimin arasına alıp alnımı alnına yasladım ve gözlerimi kapattım.

Çimenlerin üstüne serdiğimiz kilimde oturuyorduk. Bulutsuz havada parlayan güneş bize vuruyordu, sıcacıktı.

Sıcacık bir histi, eski günlerimize dönebilmiş olmak.

Yarım saat önce etrafta koşuştururken, mutluluktan kanatlanıp uçacaktık adeta.

Sabah kuaföre gidip Minhyuk'un saçlarını boyattıktan sonra ona söylediklerimi hatırladım:
"İşte şimdi tam anlamıyla güneş oldun."

Bu rengin ona ne kadar yakıştığı konusunda düşünmemiştim bile; çünkü bu konu hakkında düşünmenin günler, hatta haftalar süreceğini biliyordum.

Durmaksızın gülümsüyordu artık. Güldüğünde gözlerinin kenarlarında oluşan derin kırışıklıklarını ve ortaya çıkan dişlerini, gülerken başını hafifçe öne eğmesini, kahkaha atarken sesinin çok uzaklardan bile ayırt edilebilen tınısını o kadar özlemiştim ki yapacak başka şeylerimiz olmasa gün boyunca onunla aynı pozisyonda kalıp gözlerim kapalıyken onun hakkında birçok hayal kurabilir ve güzelliği hakkında uzun süre düşünebilirdim.

Ancak işlerimiz vardı, pikniği bitirdikten sonra Minhyuk'a kalması için bir ev bulmamız gerekiyordu.

Minhyuk'un elinden tuttum. O, odamdan çıkmak için kapıya doğru ilerlerken ben de yatağımdan kalkıp birkaç adım attım. Uykuda olan ailemin sesimi duymaması için fısıldadım. "Gitmek zorunda mısın?"

Gitmesi gerekliydi, çünkü artık bir evi vardı ve eskisi gibi geceleri benim odama sığınmasına gerek yoktu. Kendi evinde de güvende olacaktı, saat kaç olursa olsun.

"Ailenin uyanıp beni görmesinden iyidir, değil mi?"

O da fısıldayarak bana sorusunu yönelttiğinde, diğer elimi de Minhyuk'un elinin üstüne kapattım ve hafifçe çektim.

Yeni bir araya gelmiştik. Henüz birkaç gün bile olmamıştı, Minhyuk ile ilgili bütün anılarım zihnimde belireli ve ben, gözyaşları içinde ağlayalı; çok gün geçmemişti. Daha çok vakit geçirmek istiyordum onunla, daha çok bir arada olmak.

Yatağımın başucunda duran akvaryumu izliyordu Minhyuk. Karanlıktan dolayı hangisinin turuncu, hangisinin siyah olduğu seçilmese de Minhyuk balıkların bile uykuda olduğunun, ailemin bu saatte uyanmasının fazlasıyla zor olduğunun farkındaydı.

Elini ellerimin arasından çekti. "Eh... Madem öyle, kapını kilitlesen iyi olur." Üstündeki kalın montu çıkarıp odamın bir köşesindeki küçük koltuğun üstüne bıraktıktan sonra yatağıma girmiş ve yorganımı gözlerine kadar çekip gözlerini kapatmıştı. Ben de kapıyı sessizce kilitleyip, Minhyuk'un yanına yattım ve alnımı alnına yaslayıp burunlarımızı birleştirdim. Başlarımızı neredeyse tamamen kapatan yorganın altında, Minhyuk ellerimi sıkıca tutmuş ve göğsüne bastırmıştı.

Avuç içlerimde minik kalp atışlarını hissettim, gözlerimi hızla araladım. Minhyuk'un gözleri kapalıydı.

Gözlerimi yeniden kapattım, soğuk ellerinin benimkileri sıkıca tutmasına izin verdim. Kalp atışlarını hissedebilmek, burada olduğundan emin olmak kadar güzel bir his yoktu.

vampire: lee minhyukWhere stories live. Discover now