Bölüm 3

1.1K 44 11
                                    


"Çaresizlik, çarelerin çareyi terk ettiği bir yalnızlıktır."

Bir zamanlar salaş bir barda tanıştığım yaşlı bir alkolik, bana "karma" isimli görünmez bir adalet sisteminden bahsetti. Dediğine göre bir insan kötülük yaparsa cezasını çekermiş. Bir şekilde karma onu bulurmuş.

"Peki beni de bulur mu sizce? Çünkü yaptıklarımın cezasını çekmedim... Veya çekiyor muyum? Her gün... Her saat... Tıpkı sadece karıncalarla dolu bir adada, bir karınca yiyenin yalnızlığı gibi. Onları yiyerek hayatta kaldığı gibi, onları yiyerek de yalnızlaşıyor.

Karma doğru mu bilmiyorum, ancak biz insanlar kendimizi cezalandırıyormuşuz gibi geliyor bana dostlarım.

Bir yandan karmayı düşünürken bir yandan da bıçaklarımı biliyordum gecenin karanlığında. Dairemde tek arızalı olmayan salon ışığının altında mavi gözlerimle televizyonuma bakıyordum. Eski tüplü televizyonlardandı. Pek kullanmazdım çünkü bozuktu. Tamir ettirmeyi hiç istemedim. Günlük hayatta yeterince insan görüyordum zaten. Sanal da olsa birazına daha tahammülüm yoktu. Genelde sessizce salondaki kırmızı koltukta otururdum. Zaten salondaki iki eşyadan biri bu koltuktu, diğeri de televizyondu. Küçük bir yatak odası ve içinde ranzası olmayan bir yer yatağı, minik bir lavabo ve mutfak haricinde de başka bir oda yoktu.

Cinayetler yüzünden sık taşınırım. Dikkat çekmek istemem. Bana eşlik eden bıçaklarım ve yalnızlığım yegane arkadaşlarımdır. Çünkü aynı çevrede fazla kalmazsanız yakın arkadaşlıklar kurmak zordur.

Gece üç olduğunda yeni arkadaşlıklar kurmak nedeniyle çıkardım dışarı genelde. Gece kulüplerinden çıkan sarhoş ceset adayları en basit hedeflerdi benim için.

Bıçaklarımdan en kullanışlı yedi tanesini yanıma aldım. Sol omzumda eğimli şekilde sağ kalçama kadar gelen bıçakları koyduğum bant şeklindeki kılıfı giydim. Üzerine de uzun bir palto. Ortadan biçimsiz ve dağınık bir şekilde ayrılmış düz siyah saçlarımın üzerine siyah bir fötr şapka. Sanırım tarzsızlık içinde bir tarz yarattım bugünlerde...

Çıkmadan aynada kendime baktım. Açık mavi gözlerime odaklandım. Gözlerin önemini hayat bana çok iyi öğretti. İnsanlar daima sadece bir kere de olsa konuşma esnasında karşıdakinin gözlerine bakarlar. Bu yüzden gözlerinizle derdinizi iyi anlatmalısınız ki kelimeler bir anlam kazansın diyalog içerisinde. Mesela ben onları öldürmeden önce hiçbir kurbanım katil olabileceğimi düşünmüyordu. Çünkü gözlerimle onlara masum olduğumu anlattım.

Kapıyı çekip çıktım.Hızlı adımlarla aşağı indim dairesel hareketlerle merdivenleri takip ederken. Dışarıya karanlık ve sessizlik hakimdi.

Arka sokaklara daldıkça sarhoş insanların atışmalarını duymaya başladım. Sesler uzaktan geliyordu. Dar bir sokağa girip birini tek yakalamayı umdum.

Bir karartı görüyordum. Daha çok bir insandı. Yaklaştıkça detaylandı şekli. On adım mesafe belki var, belki yoktu aramızda. Fark ettim ki duvara yaslanmış siyahi bir kadındı. Benim boylarımda, hafif balık etli. Beline kadar gelen rasta saçları vardı.

Karanlıkta tam seçemiyordum yüzünü. Ancak bir gözünde farı vardı. Onu seçebildim bir tek. Korsanlara benziyordu. Yüzünü yüzüme çevirdi, bir sigara yaktı. Çakmağından çıkan titrek alev yüzünü aydınlatınca anladım ki kırklı yaşların başında, kendinden emin bakışlı bir kadın.

"Bu saatte bu dar sokaklarda ne işin var?" dedi hırıltılı bir ses ile.

-Ben de aynı soruyu sana soracaktım.

Hasta KatilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin