2.Bölüm:Manisa Macerası

607 23 5
                                    

Manisa Macerası


Malhurub yatağında düşüncelere dalmışken, düşüncelerinden ağaların sesiyle ayrıldı. Dünkü kalfa elindeki zili sallıyordu, ağalar ise uyanmaları için bağırıyorlardı. Kızlar hızlıca hazırlandılar. Her sabah yaptıkları gibi sofraları hazırlamaya koyuldular. Fakat bu durum Malhurub için geçerli değildi. Bunu farkeden bir cariye öfkeyle,
"Sen ne oturuyorsun? Denileni duymadın mı?" dedi.

Orda bulunan kalfa cariyeyi azarladı,
"Bunları söylemek biz varken sana düşmez. Hem emir onun için geçerli değil."

Cariye azarlanmanın da etkisiyle iyice öfkelenmişti. Fakat Malhurub tatsızlık çıkmasın diye alttan almayı seçti.
"Ben de yardım ederim. Boş durmayı sevmem zaten."

Cariyenin saygısızlığına sinirlense bile kendine düşman toplamak istemiyordu. Ayrıca ailesinden ayrılmanın üzüntüsüyle uğraşırken bir de kavgayla uğraşamazdı. Diğer cariyelerin ardından saray mutfağına gitti. Kendisine verilen tepsiyi taşlığa getirdi. Az önceki cariye hâlâ öfkeliydi. Malhurub'un ayağına çelme takarak düşmesine sebep oldu. Malhurub elindeki tepsiyle beraber kendini yerde buldu. Cariyeler gülmeye başladı. Harem kalfalarından biri telaşla yanına geldi, Malhrub'u azarladı fakat Hafsa sultan tarafından himaye edildiği için cezalandırmadı. Azarlanmak ya da düşmek Malhurub'un umrunda değildi lakin cariyelerin gülmesi onu hayli üzmüştü. Bir köşeye gidip sessizce ağlamaya başladı güzel prenses.

Bir süre sonra ağlaması dinmişti. Yanına gelen kalfa onu gözdeler katına çıkardı. Elinde borda renginde bir kıyafetle Hafsa sultanın cariyelerinden biri geldi yanlarına.
"Manisa'ya gitme vakti geldi hatun. Bu kıyafeti de Hafsa Sultan gönderdi. Giyindikten sonra bizimle dışarıya, arabanın yanına geleceksin." dedi.

Malhurub kıyafeti aldı ve odalardan birine girdi. Kendisine verilen kıyafeti giydikten sonra Hafsa sultanın nedimeleriyle dışarıya çıktı. Arabanın yanına gittiklerinde Ayşe hatun ve Hafsa sultan sarılıyorlardı. Yanlarında henüz on bir yaşlarında bir kız çocuğu vardı. Bu kız Ayşe hatunun kızı Şahuban'dı. Annesine veda ettikten sonra o da Hafsa sultan ve Malhurub'la beraber arabaya bindi. Hafsa sultanın nedimelerini çok iyi tanıyan Şahuban ilk kez gördüğü bu kızın yanlarına binmesine şaşırmıştı. İkinci annesi olarak gördüğü Hafsa Sultana,
"Bu cariye neden bizim yanımıza bindi?" diye sordu.

"O Malhurub. Benim yeğenim olur. Bizimle Manisa'ya gelecek."
Şahuban cevap vermedi sadece başını salladı. Sonra da kapı kapanmadan annesine el salladı.

***

Birkaç günlük yolculuktan sonra Manisa'ya ulaşmışlardı. Manisa Sarayında büyük bir neşeyle karşılandılar. Hafsa sultanın kızları Hatice ve Fatma sultanlar annelerini ve kardeşlerini görünce sevinçle ve hasretle sarıldılar. Hatice henüz on beş, Fatma ise dokuz yaşındaydı. Gelinleri Gülfem ve Mükrime de Hafsa sultanın elini öptükten sonra beraber Hafsa sultanın dairesine geçtiler.

Herkes oturmuşken kapı tekrar açıldı. İçeri Şehzade Süleyman girdi, neşeyle kardeşinin ve annesinin yanına gitti genç şehzade. Annesinin elini öptü sonra da kardeşine sarıldı. Şehzade Süleyman hâl hatır sorduktan sonra daireden çıktı. Sultan Selim Anadolu'nun güvenliği için şehzadeyi yanında sefere götürmemiş, sancağında kalmasını istemişti.

Malhurub ilk orda görmüştü Süleyman'ı. Gördüğü gibi de aşık olmuştu farkında olmadan...

Süleyman gittikten sonra sultanların aralarında hemen bir sohbet başladı. Kızlar, annelerine ve kardeşlerine İstanbu'lu ve Ayşe hatunu soruyorlardı. Hafsa sultan birkaç soruyu yanıtladıktan sonra arada bulduğu boşlukta yeğenini tanıttı.
"Bu güzel kız Malhurub, Çerkes Hükümdarının kızı. Aynı zamanda akrabam, kız kardeşim Nazcan hatunun kızı. Artık burada kalacak."

Hizmetindeki cariyelerinden, aynı zamanda sağ kolu olan baş kalfa Daye hatuna kızı taşlığa götürmesini söyledi. Malhurub başını hafifçe kaldırıp Hatice ve Fatma'ya gülümsedi. Sonra da Daye hatunun peşinden taşlığa gitti.

Daye hatun, cariyelere kısaca Malhurub'u tanıttıktan sonra Hafsa sultanın dairesine döndü. Daye hatun Hafsa sultanın yeğeni olduğunu söylememişti fakat cariyeler onun ayrıcalıklı olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden de onu pek hoş karşılamamışlardı.

Genç prenses tereddütle etrafına baktı. Bütün cariyeler kıskançlıkla kendisine bakıyordu, tıpkı Topkapı Sarayında olduğu gibi. Sıkıntıyla iç geçirip boş bir mindere oturdu. Bu kıskanç cariyelerin arasında ne yapacağını düşünmeye başladı. Cariyeler ise aynı ifadeyle Malhurub'u inceliyorlardı. Hafsa sultan tarafından ayrıcalıklı olması pek hoşlarına gitmemişti. Sadece cariyelerin değil şehzadenin gözdesi Gülfem hatunun da hoşuna gitmemişti. Belli etmemişti ama içten içe Malhurub'u kıskanmıştı.

***

Manisa'da ilk gününü yalnız geçirdi Prenses Malhurub. Gece yine ağlayıp geç saatte uyudu. Ertesi gün bir minderde yalnız başına oturuyordu, yanına bir cariye geldi.
"Adım Eleni. Venedik'ten geliyorum ya sen necisin? Hakkında sadece ismini ve Hafsa Sultan tarafından hususi olarak saraya alındığını biliyoruz."

Malhurub kendisiyle tanışmak isteyen, üstelik iyi davranan bir cariyeyle karşılaşınca heyecanlandı.
"Ben Çerkesim..." bir an sustu. Asıl hikayesini söylerse kendisinden uzaklaşabileceğini düşünmüştü. Aklına İstanbul'da cariyelerin aralarında konuştukları geldi. Cariyenin biri saraya gelme hikayesini anlatıyordu. Malhurub hikayeyi kendine göre değiştirerek anlatmaya karar verdi. Böylece bir tane de olsa arkadaş edinebilecekti
"Kaçırıldım... Sonra saraya aldılar beni. Hafsa Sultan... Hafsa Sultana yardım ettiğim için beni yanında getirdi."

"Demek kısa sürede sevdirdin kendini. Talihli hatunmuşsun. Şimdi seni hizmetine alır sonra da şehzademize sunar." Kısa bir sessizlikten sonra Eleni alayla,
"Yakında gözde de olursun artık." dedi. Yeni gelen kızla tanışmak, sohbet etmek istiyordu fakat içten içe onu kıskanmıştı. Malhurub konuyu değiştirmek istedi,
"Bilmem belki... Sen ne zaman gelmiştin?"

"Dört yahut beş aydır Manisa'dayım. Peki ya sen? Kısa sürede demiştim belki uzun zamandır buralardasındır."

Sıkıldığını belli etmemeye çalışarak, "Ben de yakın bir vakitte geldim." dedi.
Eleni hatun bir şey daha sormaya yeltenirken yanlarına bir kalfa geldi.
"Malhurub hatun, Hafsa Sultan seni çağırıyor."

Artık yalan söylemekten sıkılan kız, çok sevindi fakat belli etmedi. Bu bahaneyle yalan söylemekten kurtulduğu için şükerederek Hafsa sultanın dairesine gitti. Daire dünkünün aksine boştu, birkaç cariye ve Hafsa vardı. Hafsa, yeğenine gülümseyip yanına çağırdı. Yerdeki süslü minderi gösterip oturmasını söyledi. Malhurub çekinerek mindere oturdu. Hafsa sultan yeğenine şefkatle bakıyordu.
"Bundan sonra senin evin burası. Lakin başka bir mesele daha var. Bundan sonra senin adın Gülbahar. Bu sana ilk hediyem olsun. İlk ama son değil, emin ol devamı gelecek."

Genç kızın meraklı yüzü hüzünle gölgelendi. İsminin değişmesini istemiyordu fakat bir şey demedi. Zorla gülümseyip susmayı tercih etti. Hafsa devam etti,
"İsmin; Hünkârımız, Selim Hanın kıymetli validesi Ayşe Gülbahar Sultan'dan gelir. Seni de tıpkı ona benzetiyorum. Yaşın benzemesin, rahmetli erken ayrıldı aramızdan."

Hafsa sultan kayınvalidesi hakkında birkaç şey daha söyledi. Fakat Malhurub sonrasını duymadı çünkü düşüncelere dalmıştı. Dalgınlıgı yüzünden, kapının açıldığını ve bir cariyenin şehzadenin geldiğini haber verdiğini bile farketmedi. Düşüncelerinden ancak Şehzade  Süleyman daireye geldiği zaman ayrıldı. Telaşla ayağa kalktı. Ayağa kalkarken şehzadeyle bir anlığına göz göze geldiler. Şehzade Süleyman umursamamıştı ama Malhurub çok heyecanlanmıştı. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Bir anlık göz göze gelmek onun için unutulmaz bir andı.
Şimdi daha iyi anlamıştı kendisi için yepyeni bir hayatın başladığını...

Bölüm sonu!

KAYBEDEN SULTANLAR: Mahidevran SultanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin