11.Bölüm: Manisa Sarayında Yas

291 13 3
                                    

Manisa Sarayında Yas


2 hafta sonra 1516;
Manisa Sarayında herkes kabuğuna çekilmiş sessizce yasını tutuyordu.
Süleyman bir gülse iki suratını asıyordu. Kendini sadece devlet işlerine vermişti. Tek gayesi Saruhan Sancağını iyi yönetebilmek olmuştu. Böylece acısı bir miktar hafifliyordu. Derdini biraz olsun unutuyordu.

Fakat Mükrime hatun günden güne kötülüyordu. Acısı hafiflemek yerine katlanarak artıyordu. Sarayın duvarları sanki üstüne geliyor, havası onu boğuyordu. Yine bir kâbusla uyandı uykusundan. Yemeden içmeden kesilmişti. Cariyesinin yemek getirme teklifini reddetti. Üzerini giyinip Süleyman'ın dairesine gitti. Evladının hatıralarıyla dolu bu sarayda yaşayamıyordu. Şehzadeden kendisini azad etmesini, saraydan göndermesini isteyecekti. Tüm cesaretini toplayıp daireye girmeye yeltendi. Kapıdaki ağa;
"Sehzade hazretleri şimdi meşguller. Daha sonra gelin." dedi.,
"Benim geldiğimi söylerserniz mutlaka içeri alır."

Dediği gibi de oldu. Süleyman Mükrime'ye daha hassas davranıyordu. Onu içeri aldı, birlikte sedire oturdular. Mükrime nasıl konuya gireceğini bilemiyordu. Sonunda lafa girdi
"Şehzadem benim sizden bir arzum olacaktı..."

"Elbette."

"Saray... Duvarları üzerime üzerime geliyor, dayanamıyorum. Her yerde... Her yerde evladımın hatırları..."

Devam edemedi, gözleri dolmuşu. Ağlamamaya çalışarak yutkundu. Süleyman bir elini Mükrime'nin omzuna koydu.
"Anlıyorum seni. Bir süreliğine uzaklaşmak istiyorsun. Peki öyleyse valideme haber edeyim, arabayı yarına hazırlatsın sen Edirne'ye git."

Mükrime bir şey söyleyemedi. Onun asıl isteği bu değildi. Belki bir süreliğine uzaklaşsa iyi gelebilirdi ses çıkarmadı dairesine gitti. Hafsa sultan bir iki güne Mükrime'yi Edirne'ye gönderdi. Kendisi de hâlâ torunun yasını tutuyordu. Yıllar önce hastalıktan vefat eden üç evladı da aklından çıkmaz olmuştu. Yine de acısını içinde yaşıyor, etrafa karşı güçlü görünmeye çalışıyordu. Zira onları teselli edebilmek için güçlü durması lazımdı. Mükrime için üzülse de saraydan uzaklaşınca düzeleceğini düşündü. Fakat oğlunun da dinlenmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Süleyman'ı birkaç gündür kendi hâline bırakmıştı ama bu hâline de endişeleniyordu. Bütün gün onu nasıl neşelendireceğine kafa yordu. Sonunda herkesi kendi dairesine toplayıp ziyafet vermeye karar verdi. Sultanının bu kararıyla Daye hatun saray mutfağına gitti.

Mahidevran da Süleyman için endişeleniyordu. Ziyaret etmeye karar verdi. Fakat ağalar kapıda durdurdu Süleyman'ın meşgul oldugunu söylediler. Mahidevran ısrar etmedi çaresizce geri döndü. Fakat dairesine değil taşlığa gitti. Şehzade Mustafa uyuyordu, başında da cariyeler vardı o yüzden rahattı.

Taşlık mektepten dönmüş cariyelerin kahkahaları, gürültüleriyle çınlıyordu. Bazıları bir köşeye toplanmış, çok eğleniyorlardı. Mahidevran merakla yanlarına gitti. Cariyelerin ortasındaki kız tanıdık geldi. Biraz daha inceleyince bu ağlamaklı bakan, sarışın cariyeyi tanıdı. Bu kız aylar önce ayağına kapanıp yardım isteyen Çerkes cariyeydi. Ara sıra karşısına çıktıkça hâline acır, üzülürdü. İşte yine karşısına çıkmıştı. Cariyeler onunla alay ediyor, onu aşağılıyorlardı.

Mahidevran'ın aklına bu saraya geldiği ilk gün geldi. Nasıl da alay ediyorlardı kendisiyle. Sonra Eleni onları geri püskürtmüş, Mahidevran'a destek olmuştu. Bir yaş süzüldü beyaz tenli yanağından, elinin tersiyle göz yaşını silip biçare cariyenin yanına gitti.
"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Ayıp değil mi bu biçareyle alay etmek? Onu ne kadar üzdüğünüzün farkında değil misiniz?"

Cariyeler şaşkınlıkla Mahidevran'a baktılar. Şehzade anası diye sesini çıkaramadılar ama çok öfkelenmişlerdi. Mahidevran öfke dolu bakışlara aldırmadan kızın elinden tutup dairesine götürdü. Lalezar kalfayı da çağırdı.
"Lalezar kalfa hamama gidecektim bu kız da benimle gelsin, bir su dökünsün rahatlar. Sonra da onu hizmetime almak istiyorum."

"Olur olmasına da önce Daye hatuna danışmak lazım. Hafsa sultanın da haberi olmalı."

Mahidevran başını salladı. Sonra zavallı kıza baktı.
"Adın ne senin?"

"Bilane... sultanım..."

Kız bazen korkusundan Daye hatuna bile sultanım diyordu. Fakat bilmeden de olsa sultanım demesi Mahidevran'ın hoşuna gitti.
"İsmin güzelmiş lakin değiştirmek icap eder. Bundan sonra senin adın Gülşah... Bu sana ilk hediyem. Eğer bana layık bir nedime olursan sana  başka hediyelerim de olur."

***

Mahidevran hamamdan sonra hazırlanıp Hafsa sultanın dairesine gitti. Hep beraber sofraya oturdular. Eski günlerden konuşmaya başladılar. Mahidevran ve Gülfem bu konulara yabancıydılar ama yine de keyif alıyorlar, merakla dinliyorlardı. Süleyman ilkin durgundu fakat sonradan açıldı. Her zamanki gibi av ve savaş anılarını anlatmaya başladı. İbrahim'in de adı geçti. Şah sultanın ilgisini çekti, abisine anlattırdıkça anlatırdı. Süleyman'ın anlattıklarını can kulağıyla dinlemeye başladı.

Yemek sonrası herkes dairesine çekildi. Mahidevran, Süleyman için hazırlanmıştı. Dairesine gidince aynanın karşısına geçip saçlarını düzeltti, boynuna ve gerdanına misk kokusu sürdü. Yeni nedimesi Gülşah'a döndü,
"Gülşah hatun sana iyi haberlerim var. Hafsa sultanla konuştum bundan böyle benim hizmetimdesin. Lakin akşamları taşlıkta kalacaksın."

Gülşah kalfaların öğrettiği gibi eğildi. Yine Mahidevran'ın ayağına kapanmaya yeltendi fakat Mahidevran bu kez engelledi.
Gülşah minnetle,
"Allah ne muradınız varsa versin sultanım. Allah sizden razı olsun." dedi.

Mahidevran gülümsedi sonra da oğlunu diğer cariyesine emanet edip Süleyman'ın yanına gitti. Fakat yine kapıdan döndü. Süleyman yine ağalara meşgul olduğunu söylettirmişti.

***

3 gün sonra;
Hafsa sultan şerbetinden bir yudum aldı. Yanında kızı Hatice, karşısında sadık hizmetkârı Daye hatun vardı.
"Ne olacak Süleyman'ın bu hâli? Arslanımın bu hâli beni hayli endişelendiriyor."

Daye hatun söze atıldı.
"Sultanım endişelenmeyiniz. Elbet bir gün o da düzelecektir. Lakin haddim olmayarak aklımdakileri söylemek isterim. Şehzademizin yüzü ancak gözdesi Mahidevran hatun ve dostum dediği İbrahim Ağa sayesinde bir nebze de olsa gülebilir."

Hafsa sultan Daye hatuna hak verdi Süleyman'ın yaverlerini çağırdı. Onlara İbrahim'i sordurup ertesi gün saraya çağırttı. Ertesi gün İbrahim Manisa sarayına geldi.

Şah sultan ve Fatma sultan gizlice Şehzade Süleyman'ın dairesine gitmişti. Dairenin boş olduğunu biliyorlardı. Terasa çıkıp manzarayı izleyeceklerdi. Zira buranın manzarasını çok seviyorlardı. Şah sultanın gözüne İbrahim ve Süleyman ilişti. Fatma onları görünce hemen arkaya çekildi. Şahuban çekilmesi gerektiğinin farkındaydı. Ama çekilemiyordu, oraya sabitlenmiş gibiydi.

Daha sonra dışarı çıkmaya karar verdiler. Bugün haremde temizlik günüydü. Daye hatun yanında 4 cariyeyle daireye girdi. Sultanlar Daye hatunu görünce hiçbir şey söylemeden daireden çıktılar. Daye hatunun ne olursa olsun Hafsa'ya söyleyeceğini çok iyi biliyorlardı. Hafsa sultanın kızacaklarını tahmin edebiliyorlardı. Fakat aldırmadılar, bahçeye çıktılar. Süleyman Fatma'yı görünce onu da İbrahim'le tanıştırdı. İbrahim bu durumdan memnundu. Her geçen gün şehzadenin aile üyeleriyle tanışıyordu. Şehzadeye bu denli yakın olmak onu mutlu ediyordu. Çünkü Süleyman'ı hiç olmayan abisi gibi görüyordu. Dolayısıyla Süleyman'ın ailesi İbrahim için önemliydi.

Bölüm sonu!

KAYBEDEN SULTANLAR: Mahidevran SultanWhere stories live. Discover now