12. BÖLÜM "Karmaşa" (1. Kısım)

14.7K 1.4K 129
                                    

Arkadaşlık. İnsanların genellikle çok basit gördüğü bir kelimedir bu. Birileriyle tanışırsın, ortak yönler bulursun, eğer sohbetlerinden hoşlanırsan, birlikte vakit geçirmeyi seversen onlarla arkadaş olursun. Karmaşık bir yanı yok gibi görünüyordu böyle bakınca. Ama benim gibi biri için bu kadar basit olmuyordu. Keşke olsaydı ama değildi.

Biriyle arkadaş olmak için o insana güven duyman gerekiyordu. Onu sevmeli, onun yanındayken rahat olabilmeliydin. Peki ya ben? Ben bunları yapamazdım. İnsanlardan yana hissettiğim hayal kırıklığı ve güven duygusunu benden söküp almış olmaları bunu engelliyordu.

Her zaman sınıfta yanı boş olan ya da mecburen yanına geçilen kızdım ben. İnsanların gözlerini kısarak baktığı, ne var acaba bunda, diye düşündükleri biriydim. Bazen yabani derlerdi, bazen başka şeyler uydurup kimseyle yakın olmama, arkadaş edinmeme nedenler ararlardı. Zorunlu olmadıkça okuldan çıktığım gibi eve giderdim, birileriyle dışarıda vakit geçirdiğim bir zamanı hatırlamıyorum annemin gidişinden sonrasında.

Oğuz karşıma dikilip arkadaş olmayı teklif ettiğinde bütün bunlar aklımdan geçmişti. Bana soğuk gecede cevap bekleyerek bakarken tutulup kalmıştım. Olumsuz bir şey de söyleyemiyordum. Sadece bakıyordum. Baştaki meraklı bakışları bir süre geçince endişeli bir hal aldı. Gerçekten endişeli miydi? Belki de ben öyle olsun istemiştim. Neden isteyecektim? Gerçekten benim ona olumsuz yanıt vermemden korkmasını mı istiyordum?

Kafamdaki bütün sorular bir anda öylesine ağır geldi ki. Herhalde yaşadığım onca şeyden sonra bu düşündüklerim insanlara komik gelirdi. Ama benim için öyle değildi. Neden bu duruma gelmiştik? Oğuz'un aklından gerçekten ne geçiyordu? Keşke basit olsaydı. Öylece evet ya da hayır, diyebilseydim. Ama bu sefer gerçekten yapamıyordum. Kendime kızarak, bu konuda yapmaktan nefret ettiğim şeyi yaptım.

Kaçtım.

"Çok üşüdüm." dedim yerimde zıplayarak. "Hava birden daha da soğuk oldu. Yarın yarışmaya hasta gidersem iyi sonuç alamayabilirim bak, bunu istemezsin."

Oğuz kaşlarını çatıp yüzüme dik dik baktı. Konuşmadan bir şey söylüyordu sanki. Telepati yeteneğim yoktu elbet ama az çok ne düşündüğünü anlayabiliyordum. "Neden böyle yapıyorsun? Ne bu şimdi?" Ben de bilseydim, cevap verirdim.

"Böyle durmaya devam mı edeceğiz? İstersen sen kal, ben gidiyorum."

Soğuk havada yoğun buhar dalgaları oluşturan bir nefes bıraktı ve başını anlayan, bilge bir tavırla salladı. En çok o zaman konuştuğum kişinin Oğuz olmasından memnun oldum. Bazı şeyleri söylenmeden anlamasından memnun oldum.

"Peki o zaman." Gülümser gibiydi. "Üşümeni istemeyiz. Yarın iyi bir yarış olmalı."

Birlikte hızlı adımlarla yürüdük otele. Sessizdik. Aslında sadece dışarıdan öyleydi, benim kafamın içi o kadar gürültülüydü ki. Dışarıdaki sesleri duyamıyordum bile. Arkadaşlık. Bu kelime kafamın dört bir yanında dolaşıyordu. Oğuz yanımdaydı. Arkadaş olmamızı isteyen kişi. Herhangi biri olsaydı, kestirip atardım, değil mi? Neden sessizce yanımda yürüyen adam mevzu bahis olunca bu kadar zorlanıyordum?

Odama kendimi attığımda adeta havasız bir ortamdan çıkmışım gibi derin bir nefes almıştım. Montumu çıkarırken ancak fark ettim boynumdaki atkıyı. Yavaşça çektim ve ellerimden yere dökülen siyah örgülere baktım. "Bunu ona vermeliyim." dedim. Birden kendimi çok yalnız hissettim. Neden? Ben zaten yalnızdım, insan olduğu konuma alıştığında bu fazladan bir his olmaktan çıkıyordu. Yalnızlık benim için rutindi, ben kendim, idare edebiliyordum.

Ama şimdi yalnız hissediyordum. Biri benimle arkadaş olmak istemişti, onu cevapsız bırakmıştım. Hayır demem gerektiğini hissediyordum ama bunu yapmak istemiyordum. Uzak olmamız gerektiğini düşünüyordum ama bu düşündüğümden daha zordu. Arkadaş olursak ne değişecekti? Merak ediyordum.

Ve o atkıyı geri verecek olmak delicesine yalnız hissetmeme neden oluyordu.

***

Yakın zamanda devam edecek...

BOL KÖPÜKLÜWhere stories live. Discover now